8 Aralık 2009

Güneydoğu Anadolu Gezisi

Erkan Türe
İstanbul Şehir Üniversitesi

Sabah erken saatlerde Atatürk Havalaminanına gidiyoruz. Istanbul trafiği bu karanlık saatlerde sorunsuz! Önceki gece Bolu’dan gelen Nihat ve Fatoş’la beraber heyecanlı ve neşeli bir tura başlamaya hazırız.

1. GÜN (30 Ekim 2009 CUMA) HARRAN – URFA

Saat 9’u biraz geçe Şanlıurfa Havaalanına indik. Rehberimiz ve tur otobüsümüz bizi bekliyor. Yarım saat içinde herkes otobüsteki yerini alıyor, ancak arka sıra ortadaki tek koltuk hariç her yeri dolu olan bu 27 kişilik otobüsün bagaj kapasitesi çok kısıtlı, yolculuk boyunca sorun olacağa benziyor.

Hava yolculuk için çok müsait, rehber konuşkan ve iyiniyetli ama hitabeti akıcı değil. Şanlıurfa’nın merkezine girmeden Harran Antik Kentine yöneliyoruz. Harran Kalesinin önündeki alanda park edip antik kenti hakim bir noktadan görebileceğimiz bir yükseltiye tırmanıyoruz. Ne yazık ki düşük bir kodda kalan Harran Ulu Cami ve Harran Üniversitesi kalıntılarına uzaktan bakmakla yetiniyoruz, esasen hala eski heybetini hatırlatan bir kısmı ayakta kalmış minare dışında fazlaca görülecek bina kalmamışa benziyor. Geniş bir alan kazı yapılmak üzere çevrilmiş ama bir çalışma yapılmıyor. Sert rüzgarda ayağımızın altındaki çorak toprak öyle kolay parçalanıp dağılıyor ki burada yapılan binaların nasıl dayandığına şaşırıyorum.

Köye yürüyoruz, tozlu sokaklarda atık sular açıktan akıyor, görüntü kötü, küçük çocuklar etrafımızı sarıyor, hepsi birşeyler bekliyor, gerçek mi, sembol mü anlamadım, kalem istiyorlar! Konik kubbeli tarihi Harran evleri antik kentteki bina ve çevre duvarlarını taşlarından yararlanılarak yapılmış. Özellikle kubbe mimarisi ve işçiliği dikkati çekiyor. Duvarla çevrilmiş bir avlu içindeki bir grup oda ziyarete açılmış, çaylar hediye, alışveriş yapmak isteyenler için yöresel el ürünleri satılıyor. Ben önden çıkıp tura dahil edilmeyen kaleyi hızla gezmeyi planlıyorum. Şehir surlarının kalıntılarından açılmış bir aralıktan geçip koşarak tırmanıyorum, geniş boş, yıkık salonlar, alanlar toprak ve moloz dolu bekliyor, neden geziye dahil edilmemiş belli. Bir yıkık minareye tırmanıp grubun otobüse dönüşünü gözlüyorum ki geç kalmayım ama yanlış otobüsü gözlemişim, meğer herkes toplanmış beni beklemeye başlamış, koşarak otobüse dönüyorum! 

Harran gezisinin ardından Urfa şehir merkezine hareket ediyoruz. Beş yıldızlı Ruha Otelinde kalacağız ama önce otel yakınında tarihi havuzların, camilerin, makam-ı İbrahim’in olduğu geniş alana biraz yukarıdan bakan lokantada yemek molası veriliyor. Yemekten sonra Balıklı Göle iniliyor, (göl denildiğine bakmayın uzun ve dar bir havuz, içinde “kutsal” balıklar kaynıyor!) Güneyimizdeki Halil-ür Rahman Camisi çok eski bir kiliseden çevrilmiş, çan kulesi hala duruyor. Ibrahim Peygamberin az ileride duvar gibi yükselen ve üzerinde de Şanlıurfa Kalesinin surları olan tepeden ateşe atıldığında düştüğü yere yapıldığı düşünülen mekanda yapılmış küçük bir cami ve yanında ziyaret yeri. O’na bakarak rehberin Hz. Musa’nın hikayesiyle karıştırarak anlattığı Ibrahim Peygamber ve Nemrut kıssasını dinlerken solumuzdaki (doğu tarafındaki) Rızvaniye Camisini de soruyorum, “ha o mu o tarihi bir yapı değil, 1700’lerde yapılmış” diyor! Güzel ülkemde 300 senelik eserler tarihi bile sayılmıyor ama bu bölgede bu bakış açısı şaşırtıcı değil, en eski kiliseler, tarihi bilinmeyen Roma dönemi kalıntıları burada karşımıza çıkacak. Bu arada yağmur çiselemeye başlıyor, gezinin bundan sonraki bölümünde bizimle sık sık birlikte olacak yağışlı hava, öyle ki Urfa’dan ayrıldığımız gün (bizden sonra) şehrin bazı yerlerini sel bastı ve can aldı. Güzel ağaçlarla ve düzgün yürüyüş alanlarıyla dikkati çeken bu tarihi alanda ıslanarak önce Ayn Zeliha Gölüne (Havuzuna) geçiyoruz, İbrahim Peygamber Makamı ve Mevlid-i Rahman Camisine yürüyoruz. Kalenin üzerine oturduğu dik tepenin dibinde derin bir mağaranın önündeyiz. Derin bir hücreden içeriye mağaranın derinliklerine bakıyoruz, burası İbrahim Peygamber Makamı. Çok küçük olan Mevlid-i Rahman Camisinde 120 seneyi aşkındır devam eden ilahi ve zikir varmış, değerli dostumuz psikiyatri doçenti Medaim Yanık o zikri sabah namazından sonra dinlememi tavsiye etmişti, (ertesi gün sabah namazından sonra da gelip biraz dinleyeceğim ama) şu anda da (ikindi namazı sonrası) içeride küçük bir halka oluşmuş, ilahiler okuyorlar. Bu küçük tarihi belirlenemeyen caminin yanına vakit namazları için yine tarihi mimari tarzında büyük bir cami yapılmış. Hemen arkamızda Bediüzzaman Hazretlerinin ilk defnedildiği mekan var. Hızlanan yağmur altında biraz daha doğu yönüne yürüyor ve Bedesten, Sipahi Pazarı ve Gümrük Hanını hızlı adımlarla geziyoruz, içerisi her türlü dükkanlarla ve ürünlerle dolu tarihi kapalı çarşılar, avluları ve ilginç taş mimarisi ile ilgi çekici ama vakit o kadar az ki. Küçücük dükkanlarda açıkta tütün satılıyor, demek sadece bunu satarak geçim oluyor! Gruptan bazıları için asıl ilgi çekici kısım burası, dolu dolu alışveriş yapıyorlar. Biz kaleyi de hava kararmadan gezeceğimiz için buluşma yerine dönüyoruz, yağmur sebebiyle dış mekanlarda, ağaçların altındaki havuz kenarlarındaki masalarda oturmak mümkün olmuyor, tepenin dibine, kayaların yanına kadar girecek şekilde yapılmış bir kapalı yerde kahvemizi içiyoruz, dışarıdaki tarihi çınarların altında (alışverişçileri de toparlayıp gelmek için epeyce uğraşan) rehberi bekliyoruz. Kaleye çıkış lokantadan görüldüğünden kolay oluyor, basamaklar ve dönüşler eğimi azaltacak şekilde yapılmış. Oradan şehrin eski ve daha uzaktaki yeni mahallelerini kuş bakışı seyrediyor, fotoğraflar çekiyoruz. Yerel rehberimiz yanımızdaki 2 sütunu İbrahim Peygamberi fırlatmak için kullanılan mancınıkla ilişkilendiriyor. Her tarafta görülen düz damlı Urfa evlerini işaret edip yazın damlarda uyuduklarını kast ederek aşağıda görülen kalacağımız El Ruha otelini gösterip “Siz 5 yıldızlı otelde kalıyorsunuz, bizim sonsuz yıldızımız var” diyor. Arka tarafında eskiden savunma hendeklerinin olduğu kısmın derinliği insanı ürkütüyor, orası artık sokak olmuş ve hemen karşıdaki evlerle kaleyi birbirinden ayırıyor. İnişi kalenin dik ve dönerek inen tünel şeklinde merdivenlerinden yapıyoruz. Artık otele geçebiliriz. Gerçekten çok güzel bir otel, hemen yerleşip yatsı namazı için Mevlid-i Rahman Camisine koşuyoruz. Hanımlara ayrılan kısım camiden tamamen ayrı ve uzakta yapılmış! Hanımların aklı biraz tarihi çarşıda kalmıştı ama kısacık günlerde dükkanlar yatsıdan önce kapanmıştı. Fatoş’ların kaldığı otel ayrı, şehrin içinde uzun bir yürüyüşle onu oteline bırakıyoruz, yol üzerinde Ulu Caminin yanından geçiyoruz ama avlusu bile kapalı tabii. Yine yürüyerek El Ruha’ya dönüyoruz, yemekten sonra kahvemizi içerken günün yorgunluğunu fark ediyoruz. 

Sabah namazını Halil-ür Rahman Camisinde kılmaya niyetlendim ama bu bölgede sabah namazının Şafii mezhebine göre çok erken kılındığını düşünemedim! Tarihi camide 3 kişilik bir cemaat oluyoruz, namazdan sonra zikir ve ilahileri dinlemeye eski Mevlid-i Rahman Camisine yürüyorum, Makam-ı İbrahim’e yine uğramak istedim. O daracık mekan tıklım tıklım dolu, İran kıyafetli bir Molla Farsça yüksek sesle dua ediyor, cemaat amin diyor, içeride oksijen kalmamış gibi, biraz da yan tarafta ilahi dinleyip otele dönüyorum, uzun bir gün bizi bekliyor, kahvaltı edip hazırlanmak gerek. Akşam bazıları “Sıra Gecesine” katılmış, kimileri yemek yerine dışarıda ciğer kebap yemiş, herkes birbirine yaşadıklarını anlatıyor.

Konaklama: URFA

İbrahim Peygamber Makamı, Urfa

2. GÜN (31 Ekim 2009 CUMARTESİ)
MARDİN – DARA - MİDYAT - MOR GABRIEL MANASTIRI - SAVUR 

Kahvaltıdan sonra güzel otelimizden ayrılıyoruz ve Mardin’e doğru hareket ediyoruz. Uzun bir yolculuktan sonra Mardin’e ulaşıyor, şehre girmeyip doğruca Süryaniliğin önemli mekanlarından birisi olan Deyr-ül Zeferan Manastırına geçiyoruz. Manastıra kadar olan yolda ne yazık ki temiz tuvalet bulunmayacağı için 3 saate yakın yolculuk boyunca kısa bir yakıt molası dışında durmuyoruz. Manastırda herkes önce ihtiyaç gideriyor, kafeterya kısmında içerideki grubun çıkmasını bekleyip yağmur altında küçük bir yokuşu tırmanarak manastıra giriyoruz. İçeride sadece iki odada bir manastır görevlisi tarafından kısa sunumlar yapılıyor, biraz da rehber bilgi veriyor. Manastırdan alabildiğine uzanan kıraç bir coğrafyaya bakılıyor. 

Buradan Mardin’e dönüyoruz. Kırklar Kilisesi, Mardin Müzesi, Zinciriye Medresesi, Ulucami, Ptt Evi gibi Mardin kültürü ve mimarisi ile özdeşleşmiş yapıları gezdikten sonra öğle yemeği. Yemeğin ardından Mardin’in dar sokaklarının keşfi ve sonrasında Mardin mimarisi ve çok renkli kültürlülüğünün en güzel simgelerinden birisi olan bölgenin en büyük ve etkileyici antik kentlerinden Dara’yı geziyoruz. 

Antik Kent gezisi sonrasında Midyat’a doğru devam diyoruz. Midyat gezimiz Mor Gabriel (Deyr-ül Umur) Manastırı, yakın zamanda Sıla dizisi çekimlerine evsahipliği yapan Devlet Konuk Evi, Midyat sokakları ve telkari işçiliğinin özel örneklerinin sunulduğu çarşıyı kapsıyor. Öğle yemeğinin ardından Midyat’tan ayrılıyoruz ve büyük bir kısmı metruk durumda olan, taş yapılarıyla etkileyici bir atmosfere sahip eski bir Süryani Köyü’nde fotoğraf molası veriyoruz. Sonrasında minyatür Mardin diyebileceğimiz Savur kasabasına ulaşıyoruz. Kasabanın dik sokakları bizi geleneksel mimarideki konaklardan birine ulaştırıyor. Burada bir Savur Evi’ne misafir oluyoruz. Yorgunluk kahvelerimizi içip, Savur’u gezdikten sonra misafirperver Savur’lulara veda ediyoruz. Günün son gezi noktası olan Kasımiye Medresesi’nin ardından akşam yemeği ve konaklama için otelimize geçiyoruz.

Konaklama: MARDİN

Malabadi Köprüsünde

3. GÜN (1 Kasım 2009 PAZAR)
MARDİN – HAH (ANITLI) MERYEM ANA KİLİSESİ – ZAZ (İZBIRAK) – HASANKEYF – MALABADİ KÖPRÜSÜ – DİYARBAKIR

Kahvaltı sonrası erken hareketle konakladığımız otelden ve Mardin’den ayrılıp yola çıkıyoruz. Gün içerisinde Süryanilerce kutsal sayılan Tur Abdin Bölgesi’nde Hah (Anıtlı) Meryem Ana Kilisesi ve Zaz (İzbırak) Köyünü gezip Dicle Nehri üzerine kurulu ünlü Hasankeyf’e sadakatlerimizi sunmak üzere yola devam ediyoruz. Yapılmakta olan Ilısu Barajı Gölü altında kalacak bu etkileyici manzarayı belki son defa görebileceğimiz için tadını çıkartıyoruz. Öğle yemeği Hasankeyf’de. Yemek sonrası Hasankeyf’ten ayrılıp Diyarbakır’a doğru yola koyuluyoruz. Etkileyici Malabadi Köprüsünü de görüp Batman üzerinden Diyarbakır’a ulaşıyoruz. Akşam yemeği ve alışverişin ardından 20:00 itibarıyla evimize dönmek üzere Diyarbakır Havaalanına geçiyoruz.