10 Mayıs 2008

Saraybosna Gezisi

Balkanların Kudüs’ünde bir tur

Erkan Türe
International University of Sarajevo

Türkiye’den gelen misafirlerimiz sadece 8 gün kalacakları için yoğun bir gezi programı yaptık. Pazartesi günü Saraybosna şehir turu yapmaları planlandı. Önce tur otobüsü ile geniş bir tur yapıldı, ancak açıklamalar Boşnakça idi. Sonra bizim rehberliğimizde yürüyerek yapılan şehir merkezi turu ile bu Osmanlı yadigarı gazi şehrin önemli tarihi binaları ve mekânları gezildi. Fatih Saraybosna’ya 1463’de o dönemki Bosna Kralını Jajçe’de yendikten sonra Fojnica üzerinden gelmiş. Ancak buradaki Osmanlı varlığı 14. yüzyılda başlıyor, Saraybosna’yı büyüten Osmanlılar olmuş, 15. yüzyılda önce İshakoğlu İsa Bey, 16. yüzyılda da Gazi Hüsrev Bey çok önemli eserler yapmışlar.

Saraybosna - Başçarşıya doğu tarafından bakış

Böyle bir şehir gezisi kaçınılmaz olarak şehrin kalbinin attığı Başçarşıdan başlar. 1992-95 döneminde uzaktan atılan bombalar ve tepelerden atılan uzun menzilli tüfek kurşunlarıyla yapılan tahribata rağmen yenilenmiş ve tarihi karakterini iyi korumuş bu Osmanlı çarşısı ve civarındaki binalar büyük ölçüde Gazi Hüsrev Beyin vakfıdır. Anne tarafından 2. Bayezid’in torunu olan Gazi Hüsrev Bey kısaca Begova Camisi (yapımı 1530) olarak bilinen sanat değeri yüksek cami merkez olmak üzere mükemmel bir külliye yaptırmış, tabii kendisi de avludaki türbede yatıyor. Büyük avlusu içindeki bu güzel cami ve külliyesi 400 seneyi aşkın bir Osmanlı döneminin ruhunu ve ana fikrini hala yaşatıyor diyebiliriz. Cuma ve Bayram namazlarında, Ramazan ayı akşamlarında, cenazelerde, düğünlerde, çeşitli kutlama ve anmalarda ilk akla gelen cami odur. Avludan çıkınca karşınıza yenilenmiş binasıyla Milli Kütüphanenin bahçesi çıkar. Avlunun hemen dışında bugün de elit bir okul sayılan yatılı Begova Medresesi geniş bir alanı kaplıyor. Buradan başörtülü güzel kızlar ve güleç yüzlü delikanlılar etrafa dağılır. Cami çevresini Osmanlı usulü taş döşeli yollarla ulaşılan ve düzgün bir planla yerleştirilen 1-2 katlı küçük dükkânlar, bir saat kulesi, kahve bahçeleri, şimdi müze olan hamam, lokantalar, kebapçılar, börekçiler, küçük bir kapalı çarşı (eskiden bezistanmış) ve bir kervansaray süsler. İki katlı kervansarayın (Moriçe Han) eskiden ahır olan alt kısımları bugün lokanta, kahve ocağı, halı dükkanı ve geniş bir avlu olarak hizmet veriyor. O zamanlar misafirhane olan üst katında 20. yüzyılda Bosna’da İslami bilincin yaşamasına katkı sağlayan Miladi Müslümani (Genç Müslümanlar) hareketinin merkezi ve bazı ofisler var. Avlusu güzel havalarda çay-kahve içme, sohbet ve buluşma yeri haline gelir. 

Begova cami avlusu - Medrese mezuniyet töreni

Begova Camisinden Doğu istikametinde 200 metre gidince Sebilin olduğu küçük meydana çıkarsınız, tam karşınızda yine tarihi Çarşı Camii (1562) vardır. Güneye doğru 300 metre mesafede nehir yolunuzu keser, hemen nehrin ötesinde ise Fatih Cami olarak da bilinen, 1566’da Kanuni Sultan Süleyman tarafından şehir sakinlerinin isteği üzerine yaptırılan ve Reis-ül Ulemanın (Diyanet İşleri Başkanı) ofisiyle aynı avluya açılan tarihi kubbeli cami görülür. TİKA bu caminin kubbesini tamir ettirdi. Bu camiden önce aynı yerde İsa Bey tarafından 1457’de yaptırılıp Fatih Sultan Mehmet’e hediye edilen Selçuklu tarzı çatısı olan bir cami varmış. Begova Camisinin hemen yakınında İspanya’daki katolik soykırımından kaçan yahudilerin getirilip yerleştirildiği Yahudi misafirhanesi ve havrası müze olarak görülebilir. Batıya doğru araç trafiğine kapalı, iki tarafınızda dükkanlar ve mağazalar, Ferhadiye Caddesinde yürüdüğünüzde Saraybosna’da yaşayan herkese rastlama ihtimaliniz çok yüksektir. İnsanlar düzenli bir şekilde yolun sağından yürümeye dikkat ettiklerinden bu yoğun trafik sorunsuz akar. Avusturya döneminde yapılan ve şehre sahipliği haykıran merkezdeki büyük katedrala ulaşmanız 5 dakika sürer. Bunun 100 metre güneyinde ise 19. yüzyılda yapılan büyük Ortodoks kilisesi vardır. 

Güzel Sanatlar Fakültesi - eski Evanjelik kilisesi

Bu civarda estetik değeri yüksek tarihi binalar çoktur.  Nehir kıyısında olan ve yenilerde çok güzel restore edilen Evanjelist kilisesi artık Güzel Sanatlar Fakültesi olarak hizmet veriyor. Avusturya işgali döneminde 19. yüzyıl sonunda Viyana’dan önce Saraybosna’ya getirilen ve 120 yıllık tarihi olan tramvaylar Başçarşı etrafında bir U-dönüşü yaparak turunu tamamlar. Başçarşı doğu ucunda dar bir köşe oluşturarak biter, tam bu köşede Avusturya döneminde İslami mimari tarzında yapılan ortası kubbeli Vilayet Konağı (Town Hall) vardır. En son kütüphane olan bu bina savaşta Sırp topçu ateşiyle yakılmış, çok değerli tarihi kitaplar kül olmuştur. Bina hâlâ restore edilmeyi bekliyor, nehrin tam karşısındaki 3 katlı altı taş – üstü ahşap İnat Kuçe (yani İnat Evi) Lokantasının cumbası suyun üzerindedir. Bu ev Vilayet Konağının yapılacağı yerde imiş, ev sahibi inat edip yerini vermemiş, sonunda taş taş aynen nehrin karşı yakasına taşınması şartıyla razı olmuş, Avusturya’lılar da öyle yapmışlar. Orada çorba içmeniz tavsiye edilir. (2018 notu: Vilayet Konağı çok güzel restore edilmiş durumda, kutlamalar, sergiler vb. Faaliyetlerde kullanılıyor.)

Miljacka Nehri ve Vilayet Konağı (kütüphane)

Başçarşıdan başlayan Ferhadiye caddesi Batıya doğru 1 km yaya yolu olarak uzanıp tramvay yoluyla buluşur. Buradan 400 metre daha Batıya yürürseniz Kanton hükümet binaları ve Cumhurbaşkanlığı binası bahçesindeki kimbilir kaç asırlık ağaçlarıyla solunuza dizilir ve İskenderiye kavşağına gelirsiniz. Tam orada küçük ama çok estetik Ali Paşa Camisi (1566) avlusundaki türbesi ve Osmanlı mezarlarıyla sizi karşılar. Kışın bile Cuma namazlarında dışarıda kalanlar ve ayazda namaz kılanlar olur. Çok karlı ve soğuk bir Cuma günü namazı dışarıda ve hayatımda ilk ve son kez olarak ayakta orada kılmıştım. Biraz daha yürümeye devam ederseniz tramvay yolunun sağında ama 100 metre içeride kalan Saraybosna’nın en eski camisine (Magrib Cami) gelirsiniz. Fetihden önceki dönemde (14. yüzyılda) ahşap olarak yapılan bu küçük cami 1459’da yanmış, şu andaki hali 18. yüzyılda yapılmış. 

Saraybosna’nın bu tarihi kesimi güney, kuzey ve doğudan hızla yükselen tepelerle çevrilidir. Tepelerde dağınık bir tarzda yayılmış müstakil evlere dar ve dik sokaklarla ulaşılır. Kuzeydeki tepelerde yaşayanlar şanslı şehir sakinleridir, burada çok cömert olmayan güneş ışığından azami yararlanırlar! Şehrin 1 km karelik bu eski kesiminde cami ve mescitler çok yoğun bir şekilde serpiştirilmiştir. Kuzeydeki tepelerin ardında yeşil yaylalar var, güzel havalarda buralarda binlerce kişi piknik ve orman yürüyüşü yapar. Başçarşının güneydoğu ucunda nehrin hemen üzerinde (İnat Evinin arkasından) hızla yükselen tepeden Sırplar keskin nişancılarla ve roketlerle çok can yakmışlardı, bu tepeye şimdi (2008) dev bir haç dikmek istiyorlar ve bunun dini özgürlük gereği olduğunu savunuyorlar. Zorunlu göçler sebebiyle Saraybosna’da Boşnak nüfusunun zaten % 80’i aştığını düşününce bunun nasıl bir tahrik olduğu anlaşılır. (2018 notu: O haç yapılmamış ama Trebeviç tepesine yükselen teleferik tamamlanmak üzere.)

Keçi Köprüsü ve Bentbaşı Yürüyüş Yolu

Şehir boyunca doğu-batı yönünde akan Miljacka nehri üzerinde çok sayıda tarihi ve modern köprü yapılmıştır, 1. dünya savaşını tetikleyen (Avusturya veliahtına yapılan) suikast bu tarihi köprülerden birisinin kenarında olmuştu ki orada bunu hatırlatan bir kitabe bulunur. Miljacka nehri doğuya doğru tepeler arasından dar ve güzel bir vadi açar, bentbaşı denilen bu bölgede Saraybosna’yı doğuya bağlayan yeni karayolu yukarıdan tünellerle geçtiğinden eski yol çok güzel manzarası olan bir yürüyüş yolu haline getirilmiş. Özellikle hafta sonu burada yürüyüş, bisiklet gezisi ve kaya tırmanışı yapan kişiler çoktur. Yürüyüş yolu tarihi kemerli Keçi Köprüsünden sonra bir kır yoluna dönüşür. 15. yüzyılda Saraybosna’yı İstanbul’a bağlayan yol üzerinde yapılmış tek kemerli güzel bir taş köprü. Bu yolda nehir boyunca yaptığımız hafta sonu yürüyüşlerinde çeşitli kereler dönemin cumhurbaşkanı Dr. Haris Sladziç ve Büyükelçimiz ile karşılaştık.

Başçarşının kuzeyindeki tepede müze olarak korunan tarihi Osmanlı konağı o dönem Boşnaklarının hayat tarzını ve kültürünü, ince zevklerini göstermesi bakımından güzel bir örnektir. Avlusu, ayrı mutfak bölümü, sedirleri, yüklükleri (dolap), kurnalı banyosu, avluya açılan ahşap kameriyesi ile alt katı taş, üst katı ahşap Osmanlı mimarisinin iyi korunmuş bir örneğidir. 


ŞEHİTLİK

Alija İzzetbegoviç’in yattığı Başçarşıya hakim Osmanlı Tabyasının da yukarı kısmında olduğu tepenin eteğindeki şehitlik Saraybosna gezisinin olmazsa olmaz uğrak yeridir. Bilge liderin kabrinin sadeliği çok etkileyici ve duygulandırıcı. Şehitlikteki mezar taşlarının yazıları ve tarihleri gencecik bir neslin 20. yüzyılın sonlarında etnik-dini nefret uğruna nasıl öldüğünü gösterir ki bu hazin bir manzaradır. Buraya ne zaman gitsem göz yaşlarımı tutamıyorum.

Şehitlik ve Alijah İzzetbegoviç'in kabri

Avusturya-Macaristan İmparatorluğunun 1878’de Bosnayı işgal etmesinden kısa bir süre sonra Endülüs mimari stilinde yaptırdığı İslami Bilimler Fakültesi binası da görülmeye değer. O zaman bu okulun yapılmasındaki amaç genelde İstanbul’da eğitilen ve Osmanlıya bağlı olan mevcut kadılar yerine batı hukuk anlayışına da yatkın yeni nesil hukukçular yetiştirmekmiş. Bizim üniversitemizde de tarih derslerine gelen sevgili Ahmet Alibasiç bizi fakülte binasında misafir edip bilgiler verdi. 

Başçarşı gezisi genelde (Türk-Boşnak ortak vakfı tarafından kurulan Uluslararası Saraybosna Üniversitesinin – IUS’un da sembolü olan) Sebil çeşmesi etrafındaki köfteci veya börekçilerde yenilen bir yemekle ve üstüne içilen bir Boşnak kahvesi ile tamamlanır. Mevsiminde etraftaki dondurmacılardan nefis bir dondurma yemeniz de tavsiye edilir. Boşnak baklavası da bol cevizlidir, daha çok bizim ev baklavalarına benzer. Buralarda süt tatlısı pek bilinmez, ancak tufahiye denilen kaymaklı, cevizli elma tatlısı genelde güzel oluyor, deneyin. Ayrıca çeşit çeşit peynirleri, tuzlu, mayalı vb. gibi farklı formatta kaymak türlerini bolca yiyorlar. Türkiye’de büyük şehirlerde artık bulunmayan katışıksız taze süt kaymağı da Başçarşı yakınındaki Halde bulunabilir. Boşnaklar börek deyince sadece kıymalı veya kuşbaşılı böreği anlar. Sebzeli, peynirli olana Pita derler. Türkiye’den gelenler genelde Boşnak böreğini çok seviyor ama bana çok yağlı geliyor. Eski Galatasaraylı futbolcu Tarık Hodziç’in dükkanındaki kebapları ve Türk usulü salatayı deneyin. (2018 notu: Başçarşıda pek çok kaliteli kebapçı bulunuyor. Artık Türk çayı da yaygın.) Bol tavuk etli ve çeşitli sebzelerle yapılan kıvamlı Begova çorbası güzel ve doyurucu oluyor ama iki lokantada birbirinin aynısı iki Begova çorbası bulamazsınız!  Ben bu çorbanın dana etlisini daha çok beğendim ama dana eti konunca adı değişiyor, Teleça çorba oluyor (Çorba burada da çorba. Boşnakçada 3-4 bin Türkçe kelime varmış ama yapılan dilde sadeleştirme faaliyeti ile bugün kullanılan kelime sayısı epeyce azalmış.) Boşnaklar eti ve hamur işini çok yiyorlar, porsiyonları da büyük, ancak sebze yemek çeşitleri az. Lahanayı çok seviyor, her mevsim özellikle salata olarak tüketiyorlar. Lahanadan mıdır, yoksa genetik yapılarından mıdır bilinmez, burada şişman insan pek yok. Ortalama olarak bizden en az 5-10 cm daha uzunlar.

Bizim gezi ekibi öğle saatlerinde börek yediğinden uzun yürüyüş sonunda akşam eve yorgun dönen misafirlerimiz için havanın da güzel olmasından yararlanıp bahçemizde bir mangal ziyafeti hazırladık. Ufuktaki karlarla kaplı 2000 metrelik Beyazdağı, daha yakındaki yemyeşil İgman dağını, Saraybosna’nın güneyinde yükselen ve hemen karşımıza düşen heybetli tepeyi ve aşağıda nehir vadisinde yayılan şehir manzarasını içimize çekerek yemeğimizi yedik, güneşin batmasına yakın hava iyice serinlediği için külde yaptığımız kahveleri ancak içeride içebildik.


VRELO BOSNA

Saraybosna en geniş yeri 1 km bile olmayan 500 metre rakımlı bir vadide kurulu. Üç tarafı 1500 metreye yükselen dağlarla çevrili ve güneyinden Miljacka nehri akan bu vadi sadece Batıya doğru genişliyor. Güney batıya doğru bu tepelerin rakımı düşer, bu bölgedeki tepelerin ardında ise Ilıca ovası yer alır. Bu yemyeşil ova adından da anlaşılacağı gibi kaplıca suyu ile meşhur. Ilıca ilçesi düzenli sokakları ve bahçeli güzel evleriyle biraz daha Amerikan filmlerindeki şehirlere benzer. Büyük alışveriş merkezleri ve bazıları kaplıca havuzlu otelleri ile hızla gelişiyor. Bu ovanın ortasından Zeljesnica nehri akıyor. IUS kampüsü bu nehrin hemen kenarında kaplıcaya 500 metre mesafede 72 dönümlük güzel bir arazi üzerinde. Yurt dışındaki okulları ile bilinen vatandaşların açtığı Sema Koleji de IUS kampüsüne komşu. Aynı grubun şehir içinde kız öğrenciler için bir orta öğretim okulu var. Onlar da 2008 güzünde burada Burç Üniversitesi açmak üzere hazırlanıyormuş. Her yıl 20 bin civarında vatandaşımızı 3-4 günlük turlarla buraya getiriyor ve savaş döneminde açmaya başladıkları okulların ziyaretini de tur programına alıyorlar, gelenlerden de okullara katkı sağlıyorlar. Neden Türkiye’den gelenleri IUS’a getirmedikleri, hatta onlara IUS’un varlığından hiç bahsetmedikleri Burç Üniversitesi gündeme gelince anlaşıldı! Bakalım bu küçük ülke Türklerin öncülüğünde açılan iki üniversiteyi kaldırabilecek mi? Onlar daha çok Balkanlar’daki liselerinden mezun öğrencilere yönelik bir yüksek öğretim kurumu düşünüyor olabilirler. 

(2018 notu: IUS istediğimiz hız ve yönde olmasa da gelişti ve o bölgenin en iyi vakıf/özel üniversitesi olarak tescil edildi. Diğeri ise nitelikli öğretim yerine hızlı ve kolay diplomayı hedefledi. 15 Temmuz sonrası Burç Üniversitesinin önüne hemen Amerikan bayrağı dikildi ki hükümet Türkiye baskısı ile müdahale etmesin. Yakın zamanda da İngiltere bayrağı dikildi. Böylece bu vatandaşların arkasındaki gerçek oyuncuların kimler olduğu ayan-beyan ortaya çıktı.)

Vrelo Bosna (Bosna Nehri kaynağı)

Kaplıcadan batıya doğru iki tarafı sıra sıra çınar cinsi ağaçlarla süslü 2,5 kmlik bir yolla yemyeşil İgman dağının hemen dibindeki Vrelo Bosna’ya geliniyor. Ülkeye ismini veren Bosna nehrinin doğduğu yer burası. 50 m. çapında bir alanda yüzden fazla noktadan kaynayan taze ve serin bir su önce minik havuzlar oluşturuyor, ardından havuzlardan taşan bu sular birleşerek çağıl çağıl akan bir nehre dönüşüyor. Bu doğal havuzlarda nazlı kuğularla rengarenk sevimli ördekler yüzüyor. Saraybosna’ya 15 km, Başçarşıdan gelen tramvayın son durağına 3,5 km mesafede harika bir mesire yeri. Öğleden sonra İgman dağının gölgesi buraya düştüğünden güneşi sadece yarım gün görebilen dev bir botanik bahçesi ve piknik alanı. Daha önce nehir üzerinde kurulu bir lokanta varmış, kalıntıları hala duruyor. Şimdilerde kaynağa daha yakın bir noktada yapılmış bir lokanta / kahve evi var. Kışın karlar içindeki manzarası bir başka güzel oluyor. Ama içeride temiz hava alabilmek mümkün değil, kesif bir sigara dumanına razı olursanız içeride oturabilirsiniz. Çınarlı yol araç trafiğine kapalı, sadece faytonlar, bisikletler ve yayalar ile o bölgede evleri olan ve özel izinle giren araçlar kullanıyor. Ancak arka yoldan küçük bir köyden geçerek kaynakların hemen yakınındaki otoparka kadar araçla gelmek mümkün. Dağınık bir alana yayılan nüfusu sadece 450 bin civarında olan Saraybosna’da 3 tane nehir (ve tabii sayısız dereler) var!


HAYAT TÜNELİ

Savaşta Saraybosna’nın nefes almasını sağlayan ve havaalanının altından geçen meşhur tünelin Batı ucu Ilıca, doğu ucu Dobrinja tarafında. Saraybosna turlarına genelde dahil edilen tünel ziyaretinin iki ucunda da bir ev var. Bu evlerin sahipleri gerçekten sırdaş insanlarmış. Tünel gezisi Ilıca tarafındaki evden yapılıyor, fotoğraflar, çizimler, haritalar, savaş kalıntıları ile Sırpların acımasızlığını gösteren gerçek görüntü ve ses kayıtlarından oluşan bir video izlenebilir. Açık tutulan kısa bir kısmına inip tünelin basık havasını hissetmek ve merhum Alijah’nın bile defalarca buradan geçtiğini düşünmek çok etkileyici. 

Hayat Tüneli

(Fotoğraflar için link burada)