Ali Demir, İTÜ
Mekke-Medine treni |
Bizim gençlik yıllarımızın gözde yayınevlerinden Şelale Yayınları’nın sahibi Hasan abi, komşu sitede oturuyor ve vakit namazlarını aynı camide kılıyoruz. Umre’ye gideceğimi söyleyince bana 2017 baskısı iki adet “Umre Rehberi” kitabı hediye etti. Doğrusu o ana kadar da umre hakkında sadece daha önceki ziyaretlerimizden kalan bilgiler vardı aklımda. Hemen okumaya başladım ve Umrenin farzlarının ihrama girmek ve Kabe’yi tavaf etmek, vaciplerinin de Safa ve Merve arasında say etmek ve traş olmak ve saçlarından bir miktar kesmek olduğunu yeniden hatırladım.
Sadece dikişsiz iki parça kumaştan oluşan “İhram”, umrenin ve haccın “alameti farikası” yani olmazsa olmazı yani farzı. Bunun için eşim yumuşak bambu elyafından yapılmış bir ihramı benim için satın almış ve Sabiha Gökçe Havaalanında bu işlem için oluşturulmuş kabinlerden birinde ihrama girmiştim. Çünkü “Umre Rehberi” kitabında Kabe’ye Umre niyetiyle giderken ihram giyilmesi gereken yerler olarak belirlenmiş olan Mikat mahalleri tanımlanmış ve “Uçakla Mekke’ye gidenlerin indiği Cidde havaalanı Mikat mahalli içinde olduğu için, uçağa binmeden evvel ihrama girilmesi gerekir” uyarısını okumuştum.
Mikat Mahalleri, Umre Rehberi, Şelale Yayınları, 2017 |
Her ne kadar “Medine Ziyareti” ve “Rasullulah’ı Selamlama” Umrenin şartlarından değilse de Mekke’den sonra Medine’ye de gidilmeli ve Mescidi Nebevide kılınan namaz sonrası Rasullullah ziyaret edilmelidir. Bu da bir gelenektir.
Biz de bu amaçla Medine’ye gitme planları yaptığımızda Medine’ye nasıl gidebileceğimizi araştırdık. Bunun için elimizdeki seçenekler, şoförlü özel araç kiralama, bir minibüs veya otobüs ile toplu seyahat veya son yıllarda hizmete konulmuş olan hızlı tren ile seyahat. Bu seçeneklerden en cazip olanı şoförlü özel araç kiralama ancak Medine’ye gidiş 4 saat kadar sürecek ve Medine’ye gidince de en azından bir gece de kalmak gerekir. Bizi götüren şoförün de konaklamasını düşününce bunun en pahalı seçenek olduğunu görüyorum. Bize otel rezervasyonunda yardımcı olan Abdülaziz beyden Medine’ye gitme konusunda da yardım istediğimde “Hocam neden Hızlı trenle gitmiyorsunuz? Hem çok rahat, çok daha hızlı ve hem de çok hesaplı olacaktır.” diye cevap verdi ve bana HHR (Harameyn High Speed Railway) işletmesinin uygulamasını gönderdi. Hemen uygulamayı cep telefonuma indirdim ve açtım.
Çok kolay bir biçimde rezervasyon yapılabileceğini gördüm ama ödemeyi nasıl yapacaktım? Cebimdeki kredi kartı ile ödemeyi bir deneyeyim dedim. Aa o da çalıştı ve iki kişi Mekke-Medine gidiş dönüş için 345 Riyal ödeyerek rezervasyonu başarmıştım. Oysa ki “şoförlü özel araç kiralama” en azından 1500 Riyal, otobüs için en azında 600 Riyal’den söz ediliyordu. İnanılır gibi değildi. Peki Mekke’de otelden İstasyona, Medine’de İstasyondan otelimize nasıl ulaşacaktık? Bizi Cidde havaalanına karşılayan Erdal bey, bu kez bizi Pazartesi sabah, saat 10.00’daki HHR için saat 09.00’da otelimizden aldı ve tren Mekke şehrinin hemen dışındaki tren istasyonuna götürdü. Burası son derece modern bir tesis. Temiz ve düzenli otoparkına park edip yürüyen merdivenlerinden otomatik kapılarına eriştik. Cep telefonuma indirdiğim biletimizdeki karekodu okuttuğumda otomatik kapı açıldı ve artık trenimize binebileceğimiz 4 nolu platforma erişebilecek durumdayız. Ne de kolay olmuştu tüm bunlar. 10 nolu vagonun 278 ve 279 nolu koltukları bizim için ayrılmıştı. Kolayca onları da bulup temiz vagondaki temiz koltuklarımıza yerleştik. Diğer yolcular da son derece temiz ve kibar insanlar olarak yerlerine yerleştiler. Trende bir de çay/kahve servisi yapılan 5 nolu vagon var.
Yüksek hızlı tren tam saatinde, saat 10.00’da, hareket etti ve önce Cidde’ye uğrayacağını sonra da Medine’ye gideceğini anons etti hem Arapça hem de İngilizce yapılan anonslar da son derece kısa, bilgilendirici ve medeniydi. Ekmek, domates ve peynir ile yapılmış dürümden oluşan sabah kahvaltımızı artık trende yapabilirdik. Hiçbir sarsıntı olmadan, sessiz bir ortamda seyahat eden yüksek hızlı trenin zaman zaman 300 km/saate kadar eriştiğini ekranda gördüğümde dışarıdaki zaman zaman çöl zaman zaman da yeşil hurma bahçelerini görebiliyordum. Özellikle Medine’ye yaklaştığımızda gümrah, bakana serinlik veren hurma bahçelerini görünce “kim bilir nu bahçelerin içi ne kadar serindir şimdi” diye düşündüm. Medine’ye erişinceye kadar bir ara kısa bir uyku hali bile yaşadım.
2 Saat 15 dakika olarak tarifelenmiş olan Mekke-Medine hızlı tren seyahati 2 saat 20 dakika sürdü ve herhangi bir yorgunluk hissi algılamadan tam 12.20’de biz Medine tren istasyonuna girmiş olduk. Mescidi Nebevi’de öğle namazı için cemaate yetişebilir miyiz? diye bir hayalimiz vardı ama hayal olarak kaldı tabii.
Medine’de de yeni yapılmış modern istasyon binasından çıkmak hiç de uzun sürmedi ve hemen bizi bekleyen taksilerle pazarlığa giriştik ancak hemen yanda duran toplu taşıma bizim belediye otobüsleri benzeri bir otobüsün kapısında içeri girdik ve kişi başı 11.50 Riyal’e Mescide götürdüğünü öğrendik. Para çıkardığımızda sadece kredi kartı ile ödeme yapılabileceğini gördük ve ödemeyi yapıp yerimize oturduk. 15 dakika süren kısa bir yolculuktan sonra Mescidi Nebevi’nin aurasının hissedildiği mekanda indik ve hemen mescide doğru yürümeye başladık. Burası Peygamberimizin şehri Medine. Peygamberime sıkı sık Salavat getirmek gerekir: Allahümme salli ala seyyidina Muhammed.
Gerek Mekke’de gerek Medine’de Kabe veya Mescidi Nebevi’ye gitmek istediğinizde kendinizi. İnsan hareket yönüne bırakın kısa bir süre sonra o güzel mekanlara erişebiliyorsunuz. Mekke’ye dönüşte giyineceğim ihramı da yanımda getirdiğim için hacimli bir sırt çantam ile mümkünse önce on-line olarak rezervasyonunu yaptırdığımız “Al Andalus Palace 1” isimli otelimize gitmek istedik. Ancak ilk gördüğümüz “Grand Andulus” otelinin resepsiyonundaki görevli, otelimizin Mescidi Nebevinin diğer tarafında olduğunu işaret ediyordu. Peki bu durumda önce mescitte öğle namazımınız kılar sonra da otelimize gideriz dedik. Mescide eriştiğimizde, Allahümme salli ala seyyidina Muhammed, Mescidin Kuzey tarafında olduğumuzu gördük. Mescidi Nebevinin etrafındaki devasa gölgelik şemsiyleler açık vaziyette mekana bir serinlik kazandırmış. Aktif soğutma da yapılıyor bu açık mekanlarda.
Yorulmadık ama uzun bir yoldan gelmiştik, abdest tazelemeye ihtiyacım vardı. Bu seyahatte ilk kez bir umumi tuvalete indim. Oldukça temizdi. Abdestimi tazeledikten sonra sırtımdaki içinde ihramlarımın olduğu irice sırt çantası ile Mescidi Nebevi’nin kapısına yaklaşıp ayakkabımı çıkardım ve içeri girme gayretti gösterdiğimde yine o meşhur “La!” uyarısı ile karşılaştım. “Çanta ile giremezsiniz!” Ne yapayım? Boynumu büktüm, ayakkabımı aldım ve geride bir halının üzerinde öğle namazını kılıp eşimin buluşma noktamıza gelmesini bekledim. Betül hanım geldiğinde “nasip değilmiş mescide girmek dedim.” O da üzüldü. Peki ne yapalım hadi gidip otelimizi bulalım deyim tarif edilen yöne doğru yöneldik. Ama için içimi yiyor ve buraya kadar gelmişken Peygamberime selam vermeden mi otele gidecektim? Allahümme salli ala seyyidina Muhammed. Bu olamazdı. Sanki içinden geçenleri okumuş gibi, eşim, sırt çantamı alıp beni şurada bekleyebileceğini söyledi. Allah razı olsun, memnuniyetle kabul ettim. Haydi bakalım. Şimdi peygamberimi selamlayabilecek miyim? Allahümme salli ala seyyidina Muhammed.
Mescid’in Cennet-ül Baki tarafındaki kapısından girdim. Orta bahçeye kadar ilerledim. Orta bahçeden de öne doğru gittiğimde “Babüsselam” yazısını okudum. İşte orada “Selamlama Kapısı” oradaydı. Buraya doğru yöneldim. Ama Babüsselamdan girmem için önce mesicidden çıkmalıydım. Çıktım. Ayakkabım elimde ve yalın ayak vaziyetteyim. O da ne? Bu ne sıcak. Ateş. Sanki ayağımda “cas” sesi geldi. Anında yıllar önce burada yaşadığım aynı an aklıma geldi. “Siyah taşlar sıcak olur, beyaz taşlar serindir.” Hatırladım ama bastığım beyaz taştı, hemen parmak uçlarıma yükseldim, elimdeki ayakkabıları yere attım ve ayakkabılarımı giydim. O neydi öyle? Aman Allahım.
Babüsselama yöneldim, Allahümme salli ala seyyidina Muhammed., ve evet yine bir insan seli ile birlikte her iki yanı Ecdad tarafından nefis İznik çinileri ile bezenmiş koridora girdim, devam ettiğimde sol yanımda “Ravzayı Mutahhara” vardı ama erişmek ve iki rekat namaz kılmak ne mümkün. İçim geçti. Az daha ilerlediğimde evet orada peygamber efendimizin makamı vardı. “Esselamu aleyke ya Rasülüllah, Esselamu aleyke ya Habibullah, Esselamu aleyke ya Seyyidina ve Nebiyyina. Velhamdulillahi Rabbil Alemin” nidalarıyla peygamberimi gözü yaşlı ve heyecanla selamladım. Elhamdülillah. Başarmıştım.
Selam yeri: bir Nebî, bir Siddîk, bir Şehîd Allahümme salli ala seyyidina Muhammed |
Eşimle buluşup birkaç dükkana girip çıktıktan sonra otelimize eriştik. Oldukça yakınmış. Uzun bir check-in sürecinden sonra 8. Kattaki 834 nolu odamıza dinlenmek amaçlı olarak çıktık. Oda içecek su yoktu ve susamıştık da. İçecek su satın almak amacıyla aşağı inip otelden çıktığımda, her namaz vaktinde görülen akın akın mescide yönelmiş insanlar gördüm ve ikindi ezanı da okunmaya başladı. Kendimi akıntıya bıraktım mescide yöneldim. Kıble tarafından mescidin avlusuna girdiğimde ilk gördüğüm abdest alma mekanında açık havada abdestimi aldım ve ayaklarımın yandığı kapıdan mescide girdim. Cemaatle ikindi namazını eda ettikten sonra beş şişe suya 5 riyal ödeyerek odaya çıtım.
Biraz dinlendikten sonra akşam ve yatsı namazlarını mescitte eda etmek amacıyla yeniden mescide gittik. Namaz sonrası 305 nolu kapıda buluşmak üzere sözleştik. Ve ayrıldık. Mescide girdiğimde uzun uzun iftar sofralarını kurulduğunu gördüm. Ben oruçlu değilim. Dolayısıyla kendime sofra olmayan bir boşluk bulmalıyım. Elhamdülillah, tam mihrap hizasında orta bahçenin solunda bir boşluk buldum. Akşam ezan da okunmaya başlamıştı zaten. Ezandan sonra oruç açma amaçlı bir süreden sonra akşam namazı, cenaze namazı ve ibadet ve dua ile geçen bir zamandan sonra da yatsı ezanı okundu. Yatsı ezanı, yatsı namazı, cenaze namazından sonra üç vakit mescidi nebevide cemaatle namaz kılmış oldum. Yarın sabah ve öğle namazlarını da cemaatle mescitte kıldığımda tam bir gün vakit namazlarını Mescidi Nebevi’de kılmış olacağım elhamdülillah.
Mekke’deki otelimizle kıyaslandığında Medine’deki otelimizin standardı biraz daha düşüktü. Sadece bir gece katlanabilirdik. Zaten de çok yorgunduk ve sabah namazını da Mescitte kılmalıydık. Hemen uykuya geçtik. Birkaç gürültülü uyanmadan sonra sabah ezanı ile birlikte yeniden Mescide yöneldiğimizde her vakitteki insan akınına yeniden kapıldık ve Mesicde girdim. İnanması güç ama neredeyse akşam namaz kıldığım mekana kadar ilerledim ve tam mihrabın arkasında yani imamın arkasında sabah namazını ve takip eden cenaze namazını kıldım. Hedefim yeniden peygamberimi selamlamak. Artık yolu da biliyorum. Mescitten çıktım akın akın akan insan seli ile birlikte labirent biçiminde organize edilmiş yönlendirmelerle yeniden Babüsselam ve çinili koridor ve işte yeniden Rasullulahın huzurundayım. “Esselamu aleyke ya Rasülüllah, Esselamu aleyke ya Habibullah, Esselamu aleyke ya Seyyidina ve Nebiyyina. Velhamdulillahi Rabbil Alemin” sessiz nidalarıyla peygamberimi gözü yaşlı ve heyecanla selamladım. Elhamdülillah. İkinci kez de başarmıştım.
Yeşil kubbenin altı ve dışarıdan görünüşü Allahümme salli ala seyyidina Muhammed |
İslam’ın medeniyet şehridir Medine. Rasulullah burayı Yesrib’den Medine’ye dönüştürerek İslam medeniyetini kurmuştur. Huzur, sakinlik, dinginlik, derinlik, kibarlık kurulduğu günden beridir buranın ruhunda vardır ve ben de öyle gördüm. Peygamberimizin eşlerinin ve ashabının mezarlarının bulunduğu bu şehir “Haremi Şerif”tir yani barış bölgesidir, tıpkı Kabe ve çevresi gibi. Burada itişme-kakışma, sürtüşme, cidal, kavga yoktur. Olmaz da. Hem Mescidi Nebevi’de hem sokaklarında hem de dükkanlarında müslümanlar yumuşak huylu, gülümser, sevecen yapılıdırlar ben de öyle gördüm.
Huzur şehrinde ayrılma vakti gelmişti, Mekke’ye dönüş trenimiz saat 15.30’da hareket edecek. Bu yüzden öğle namazını da Mescidi Nebevi’de kıldıktan sonra sırt çantamızı alıp Medine tren İstasyonu’na gitme vaktidir. Bu kez Mescidi Nebeviden tren istasyonuna taksi ile gittik. Otobüsü beklemedik nedense. Tüm umre seyahatimizde bu kullandığımız üçüncü taksi oluyordu. Suudi Arabistan’da trafiğin de bir hayli sakinlemiş olduğunu hissetim ama bu zamanın bir sonucu olabilir. Hac zamanları aşırı yoğun insan varlığı trafiği de çileden çıkarabilir. On dakika kadar bir kısa yolculuktan sonra Medine Hızlı Tren İstasyonunun otomatik kapılarından içeri girdiğimizde temiz, sakin, geniş bir mekan ile karşılandık. Burada ihrama gireceğim ki Mekke’ye vardığımızda umre ziyaretimizi yapabilelim. Sırt çantamda ihramı bu niyetle taşıdım zaten.
Tren istasyonunun geniş, temiz giriş salonundaki mescide yöneldiğimde buranın ihram giymek için uygun olmayacağını düşündün ve lavaboların olduğu yere yöneldim. Evet burada ihrama girme kabinleri var ama sıra bekleyen insanlar da var. Beklemeye başladığımın saniyeleri içinde görevli beni kibar bir ifadeyle geniş ve ter temiz bir kabine aldı. Burada bildiğim usulle ihrama girdim ve iki rekat ihram namazı kılmak üzere karşıdaki mescide geçtim. Böyle bir istasyon için küçük bir mescid ama temiz ve düzenli. Elhamdülillah artık Müslümanlar da temiz ve düzenli mekanlar oluşturmaya başladılar.
Mekke'ye dönüş yolunda |
İhramlı vaziyette bekleme salonun eşimin de namaz kılıp çıkmasını beklerken, bir ailenin çocuklarının kullandığı scooter+valiz kombinasyonu dikkatimi çekti. İyi bir inovasyon olmuş dedim.
Vakit yaklaştığında yine cep telefonumda kayıtlı biletlerin karekodlarını otomatik makinalara okutarak platforma giden salona geçtik, yürüyen merdivenlerden çıkarak platforma eriştik. Bu kez 6. Vagondaydı koltuklarımız. Yine vaktinde hareket etti tren ve oldukça sakin ve düzenli bir biçimde bu kez Cidde’ye dahi uğramadan Mekke hızlı tren istasyonuna 2 saat 20 dakikada vardık elhamdülillah.
Medine hızlı tren istasyonunda otelimize taksi ile döndük. Sırt çantamızı otele bırakıp doğru umre (tavaf+say) ibadetine. Muhteşem bir deneyim daha. Bu son umremiz olacaktı. Bundan sonraki günler artık vedalaşma ve İstanbul’a dönme günleri oldu. Veda günlerinin sürprizi Kabe’de yoğun yağmur yağışı oldu. İbadet heyecanı yağmura hep galip geldi ve hiç ama hiç kimse yaşamakta olduğu ibadet heyecanından asla vaz geçmiyordu. Çocuk dünyanın neresinde olursa olsun çocuktur. Yağmurda çocukların neşeyle oluşturduğu oyun görmeye değerdi. Tatlı bir anı olarak kaldı.
İstanbul, 30 Ağustos 2024