Erkan Türe
Emekli öğretim üyesi
Büyük Yeni Han |
Cumartesi günü yeni keşfettiğimiz “İstanbul Kazan Ben Kepçe” grubuyla Kapalıçarşı, Hanlar, Kapanlar turuna katıldık. Ali, Betül, Azize Demir ile Ankara’dan sürpriz bir hafta sonu ziyaretine gelen kızımız Reyyan, torunumuz Mısra da bizimleydi. Hava hafif yağmurlu, serin ve kapalı olduğu için geziye uygun, öğlene kadar ortalık epeyce tenha idi. Bayezid Camii avlusunda katılımcılar ve rehber ile buluştuk, 30 kişi kadardık. Tura Camiyi gezerek başladık. İstanbul’da yapılan en eski selatin camilerinden birisi (1505), Fatih Camii gibi depremlerde yıkılıp yeniden yapılmadığı için orijinal mimarisini ve dönemin kültürünü çok iyi yansıtıyor. Caminin mimari özellikleri ve sanat değeri hakkında Internette ayrıntılar bulunabiliyor, ben dikkatimizi çeken birkaç hususu anlatacağım.
Girişte sağda ve solda o zamanlar Tabhâne (şehir dışından gelen misafirler, evsizler vb için yapılmış geçici konaklama mekanları) olarak yapılmış iki bölüm var. İlk yapıldığında arada duvar var ve bu iki bölüme giriş dışarıdan ayrı kapılardan yapılıyormuş, sonra o özelliğini değiştirmişler ve ara duvarı kaldırıp caminin içine bağlamışlar, bu dikkat çeken bir mimari farklılık. Oysa cami avlusunun içinde ayrıca bir imaret ve kervansaray var, bunlar fonksiyonları değişmekle beraber ayaktalar, güzel yapılar.
Bayezid Camiindeki 5 asırlık Hereke halısı |
Cami içindeki fil ayakları denilen sütunların dibinde tunçtan yapılmış bilezikler var ve bunların üzerine yapan sanatçıların (Hakkak) isimleri kazınmış. Cami zeminindeki Hereke halısı da orijinal bir sanat eseri, çok fazla düğümle birçok parçadan oluşan bu dev halı o kadar güzel tasarlanmış ki parçalar birleşince kusursuz desenler ortaya çıkıyor. Örgücüler tarafından zaman zaman tamir edilmiş, dünyanın neresinde 500 senelik bir halının üzerine basabilirsiniz?
Cami külliyesi içinde daha önce saray olan, Osmanlı tepe yönetiminin çalıştığı mekânın yerinde şimdi İstanbul Üniversitesi öğretim üyeleri yemekhanesi var.
Avlunun Kapalıçarşı çıkışında o zamanlar geçerli bir meslek olan Hakkakların çarşısı varmış, şimdi Sahaflar Çarşısı olmuş. Biz oradan Kapalıçarşı’ya girdik ve her biri hala eski dönemin mesleklerine göre isimlendirilmiş sokak ve caddeleri gezmeye başladık.
Kapalıçarşı’da değerli ürünlerin olduğu sokakların mimarisi ve süslemeleri de ayrıcalıklı |
Fatih Sultan Mehmet tarafından Ayasofya’ya gelir getirmesi için inşa edilen yapılarla birlikte 1461 yılında Kapalıçarşı’nın da temeli atılmış ve yıllar içinde yapılan eklemelerle giderek büyümüştür. Zamanla tüm bölgenin en önemli ticari merkezi haline gelen, İstanbul’un en zengin esnaflarına ev sahipliği yapan, dünyanın her yerinden gelen mücevherlerin ve kıymetli takıların ticaretinin yapıldığı Kapalıçarşı, bu yıllarda bir banka ve finans merkezi gibi de hizmet veriyor. 50 dönüme yakın bir alanda tonozlu 66 cadde ve sokak, 24 kapı, 2 bedesten, 5 cami, 1 mektep, 7 çeşme, 10 kuyu, 1 sebil, 17 han, küçük cami-mescidler, 4000 civarında dükkan ve işyeri var. Yabancı dillerdeki adı Büyük Çarşı, çünkü orijinalinin üstü kapalı değilmiş, o zamanlar çok sayıda ahşap dükkândan oluşan bu devasa alışveriş merkezi çok sonraları çıkan yangınlarla büyük hasar görünce daha sonra taştan yapılmış ve üzeri de örtülmüş.
Kapalıçarşı: Bayezid ve Nuruosmaniye camilerinin arasında |
İlk gördüğümüz hanlardan birisi küçük bir Yolgeçen Hanı idi. Bu isim dilimizde bir deyim olmuş, daha sonra da nedense bu güzel kelime yerine Pasaj kelimesi konmuş. Adı üstünde han içinde bir işiniz yok ama bir tarafından girip öbür tarafından çıkarak yolunuzu kısaltıyorsunuz!
Kapalıçarşı terasından çatı ve Nuruosmaniye Camisi |
Öğleye doğru çarşının içinde daracık merdivenlerden üç kat çıkarak terasa yapılmış bir çay ocağına çıktık ve oradan harika bir manzara ile karşılaştık. Kapalıçarşı’nın yenilenen kırmızı milyonlarca kiremitle kaplanmış çatısı ve üzerindeki daracık gezi yolları (bu yollarda gezmek için 250 Euro ücretle çok küçük tur gruplarına katılmak gerekiyor, turistlerin ilgisini çekiyormuş) ile Haliç’in iki kıyısı, uzaktan Çamlıca tepesi ve üzerindeki kula ile cami, Bayezid Camii ve Kulesi, Nuruosmaniye Camii, Atik Ali Paşa Camii, Mahmut Paşa Camii, Çemberlitaş ve pek çok eski tarihi bina görülebiliyor.
Çay molasından sonra Kapalıçarşı içindeki gezimize devam ettik, oradaki en küçük dükkânın sahibi fotoğrafının çekilmesini istemiyor (sadece dizlerin bükerek bir saat tamircisinin oturduğu köşe, minik bir vitrini var, yarım metrekare bile değil!)
Yine ilginç bir bölüm de yarım metre genişliğindeki bir sokaktı, üstelik adına Cadde denmişti.
Çarşının en eski dükkânlarından birisinde Eğin Tekstil 6 nesildir kumaş ve manifatura işi ile uğraşan Eğin’li bir aile var, 1-2 istisna dışında kumaşların hepsi yerli üretim, daha çok toptancı gibi çalışıyor, dükkân Doğu Roma döneminden kalma bir yapı, bodrum katına da indik, orası da kullanılıyor, daha altı da varmış! Pek çok yerli ve yabancı diziye hem kumaş veren, hem de Şişli Mağazasından tarihi-özel kıyafetler diken 160 senelik bir kuruluş, sadece kapıdan hava alabilen iç kısımlar tarih ve kumaş kokuyor, sahibi Dr. Süleyman kısa bir bilgi verdi, aile 4 asırdır İstanbul’da ama Eğin’deki evi hala yaşamaya hazır tutuluyor. Hiç hekimlik yapmamış, yarı emekliyim diyor, 6. nesildeki iki oğlunun biri MBA’li, diğeri Tarih YL yapıyor, kalite ve müşteri memnuniyeti üzerine kurulu bu ticareti sürdürüyor (sınırsız iade hakkı, fiyatlar alış fiyatına göre belirleniyor, güncel fiyata göre değiştirilmiyor.) Ali Demir Süleyman Beyi İTÜ Tekstil Mühendisliği öğrencileri ile sohbet yapması için davet ediyor, seviniyor ve kabul ediyor.
Yurt dışında pek meşhur olan, bizim ilgi alanımıza girmeyen Nusr-Et meşhur Sandal Bedesteninin Merkezini tamamen kiralamış, porsiyonu 30-50 dolar arasındaki et yemekleri yabancılara makul geliyor, bayağı müşteri vardı. Biz Bedesten hakkında bilgi alıp çıktık.
Öğle saatinde Nuruosmaniye Camii Avlusuna girdik, orada yemek ve dinlenme (namaz) için 75 dakika ara verildi, 14:30’da buluşmak üzere dağıldık. Rehber bize Kapalıçarşı kıyısında bir esnaf lokantası tavsiye etti, gerçekten sulu, etli yemekleri çok güzeldi. Kahvelerimizi içip namazı da kılınca öğleden sonrası için enerjimizi topladık.
Öğleden sonraki turumuz Nuruosmaniye Camiine girerek başladı, zaten namazı orada kılmıştık. Nuruosmaniye Camii, İstanbul’da llk barok stilinde cami olarak 1748-1755 yıllarında yapılmış. Batılılaşma eğilimlerinin mimaride ortaya çıkmaya başladığı bir devirde ortaya çıkan cami ve külliyesi, Osmanlı mimarisinde bir dönüm noktası sayılıyor. Cami külliyesinde medrese, imarethane, kütüphane, türbe, çeşme ve sebil ile bir kaç dükkan vardır. Barok sanatının etkisi kütüphane, türbe, çeşme ve sebilde de görülüyor. Konumu gereği etrafı hep kalabalık.
Kubbe kemerlerinin duvar üzerindeki bitiminde bir kuşak halinde içeriyi boydan boya çevreleyecek şekilde Fetih Suresi yazılmış. Kubbede ise En-Nûr Suresi’nin 35. Ayetinin girişi yer alıyor:
“Allah, göklerin ve yerin nurudur”
“Allah, göklerin ve yerin nurudur”
Cami, beş sıra halindeki 174 pencere ile aydınlatılmış, içerisi çok ferah. Pencereler, barok stilinde ve alçıdan yapılmış. Çıkıntılı olan mihrap klasik Osmanlı camilerinden farklı olarak çok köşelidir ve bir yarım kubbe ile kapanmış. Doğu koridorunun sonundaki Hünkâr mahfiline dışarıdan, padişahın at üstünde girişi için bir rampa yapılmış. Yapıya bitişik iki şerefeli iki minaresinin külahlarında kurşun yerine taş alemler ilk defa bu camide kullanılmış.
8 yaşındaki Mısra hep en önde gidiyordu, bazen Rehberin de önüne geçiyordu, öğleden sonra adım atmanın zorlaştığı çarşı içinde biz kalabalık arasından kayıp giden Mısra’yı gözden kaçırmamak için epeyce zorlandık.
Kapalıçarşı ortasındaki Dua Meydanında her sabah ahiler dua ederek günün ticaretini başlatırmış, aynı gelenek hanların avlusunda da sürdürülmüş. Mahmutpaşa ve Atik Ali Paşa Camilerine girmedik.
Çoğu 3-4 asırlık hanların tipik yapısı dikdörtgen şeklinde iki katlı; bir giriş, bir çıkış kapısı, ortada bir avlu, etrafında ve üst katında sıra sıra dükkanlar var. Üst kattaki dükkanlar ayrıca çatı katını da kullanabiliyor, içeriden bir merdivenle çıkılıyor. Toptancılar, zanaatkarlar, özel el işçiliği yapanlar, uluslararası ticaretle meşgul olduğu anlaşılan daha şık yapılmış yerler. Ortadaki avlu büyükse bir çeşme konduruluyor, daha da büyükse bir mescid oluyor. Bu şekilde kaç tane tarihi hana girip çıktık, hatırlamak mümkün değil, aşağıda tur sitesindeki listeyi aldım.
İran’la yapılan nihai barış anlaşmasından sonra bir ticaret anlaşması yapılmış ve çok sayıda İran’lı (çoğu Azerbaycan Türkü) bundan sonra buraya gelip ticaret yapmaya başlamış. Bu amaçla Kösem Sultan tarafından yaptırılan 4 asırlık Büyük Valide Han korunması gereken tarihi miras olarak ilan edilmiştir. Üç avlulu olan hanın üçüncü avlusunun kuzey köşesinde Petrus Gyllius tarafından isimlendirilen ve Evliya Çelebi’nin saraya ait bir cihannüma olduğunu söylediği İrene Kulesi var, şimdi Sanat Galerisi olarak kullanılıyor, galeriyi geziyormuş gibi girdik. Çok büyük ikinci avlunun ortasında ise İran mescidi bulunuyor. Caferi mezhebine göre namaz kılınan bu mescid sadece namaz vakitlerinde açılıyormuş, onlar öğle ve ikindiyi, akşam ve yatsıyı birleştirip kılıyorlar.
Avlu içine ve üst katlara garip gecekondu tarzı eklemeler yapılmış, onlar da koruma altında mı, emin olamadık! Üst katı tek başınıza gezmek istemezsiniz, orada küf ve pas kokuları, eğri-büğrü zemin üzerine istiflenmiş bir süre malzeme dışında, ne tür ticaretin yapıldığına emin olamadığımız izbe ve karanlık, bir kısmı kilit altında dükkânlar gördük.
Büyük Yeni Han Çakmakçılar Yokuşu üzerinde 1764’te Büyük Valide Han’ın karşı çaprazına Sultan III. Mustafa tarafından inşa ettirilmiş. Üç katlı olan han, binlerce metrekarelik alanıyla Büyük Valide Han’dan sonra İstanbul’un en geniş alana yayılan han yapısıdır.
İki yönde de eğimli bir araziye inşa edilmiştir. İki avlulu yapı günümüzde kısmen vakıf mülkiyetinde imiş ve tescilli hanlar arasındaymış. Ticaret hanları arasında büyük açık avlulara, revaklı galerilere ve iyi işçiliğe sahip olması sebebiyle nitelikli han kabul ediliyormuş.
Çandarlızade Atik İbrahim Paşa Camiinin avlusunda soluklandık, zaten orijinal niteliği kalmamış.
Turun sonlarına doğru Mahmutpaşa Çarşısı içinden daracık sokakta zorlukla yürüyüp Haliçe yönlendik ve Rüstempaşa Camiine girdik.
Kanûnî Sultan Süleyman’ın damadı Rüstem Paşa tarafından 1555-1561 yılları arasında Mimar Sinan’a yaptırılmıştır. Cami külliyesi altta yer alan tonozlu depolarla, dükkânlar, çeşme ve iki handan meydana geliyor. Cami konumu, fevkanî yapısı ve Sinan camileri içindeki yeri kadar olağan üstü çini süslemeleriyle de ünlü. Depremlerde, yangınlarda hasar görmüş, önemli tamirler yapılarak günümüze gelmiş. Harika çinilerinden cami dışında, son cemaat mahallinde olanlar yangın, deprem, bozulma ve hırsızlıktan en çok zarar görenlermiş.
İstanbul’daki üç kapandan (ürünlerin deniz yoluyla gelip, tartılıp, kontrol edilip kabul edilip vergilendirildiği ve sonra halka satılmak üzere esnafa dağıtıldığı toptancı hali) birisi olan Balkapanı Hanına girdik. Bizans döneminde de burada bir han kalıntısı olduğu kaynaklarda yazılıyormuş. Han’ın bugünkü zemini altındaki Bizans dönemine ait kalıntılar ve mahzenler buna delil oluyor.
Han depremlerde hasar görüp, zamanın yıpratmasına uğrayıp defalarca tamir edilmiş. Burada da hem avlu içinde, hem üst katlarda ilave gecekondu yapılar tarihi görüntüyü bozuyor.
Nispeten yeni dönem eseri olan 130 senelik Büyük Abud Efendi Han artık avlusu olmayan dar koridorlu ve çok katlı yapısıyla günümüz hanlarına model sayılabilir, içindeki çay ocağında Kemal Sunal’ın Yoksul filmi çekilmiş.
Kuru Kahveci Hanın yanından geçtikten sonra, Yeni Cami Külliyesi'nin bir parçası olarak 1660 – 64 yıllarında IV. Mehmed'in annesi Turhan Sultan tarafından yaptırılan Mısır Çarşısının içinden yürüyüp Yeni Caminin (doğrusu Valide Turhan Sultan Camii) merdivenlerinde turu tamamladık.
Oradan son bir gayretle Sirkeci’ye yürüyüp Marmaray’a bindik. Birkaç durak sonra oturacak yer bulup dinlenebildik. Mısra boş yer açıldıkça oturmadı, “büyükler otursun” diyerek onca yorgunluğuna rağmen ayakta gitmeyi tercih etti.
Eve döndüğümüzde yaklaşık 9 km yol kat etmiş, 19 bine yakın adım atmıştık.
Zincirli Han |
TURDA GEZİLEN YERLER
Bayezid Camii ve Külliyesi, Sahaflar Çarşısı, Büyük Yolgeçen Hanı, Kalpakçılar Caddesi, Dua Meydanı, Ağa Hanı, Sarraf Han, Cebeci Han, Çukur Han, Astarcı Han, Çakır Ağa Mescidi, Zincirli Han, Cevahir Bedesteni, Kürkçüler Çarşısı, İskender Boğazı Sokak, Sandal Bedesteni, Nuruosmaniye Kapısı, Osmanlı Arması, Nuruosmaniye Camii ve Külliyesi, Mahmutpaşa Camii ve Türbesi, Vezir Han, Çuhacı Han, Ayaklı Borsa, Varakçı Han, Sıraodalar, Kalcılar Han, Abud Efendi Han, Mahmutpaşa Hamamı, Büyük Yeni Han, Küçük Yeni Han, Büyük Valide Han, Sağır Han, İrene Kulesi, Çandarlızade Atik İbrahim Paşa Camii, Uzunçarşı Caddesi, Şark Han, Tahtakale Hamamı, Rüstempaşa Camii ve Külliyesi, Balkapanı Han, Tahtakale Caddesi, Büyük Abud Efendi Han, Kuru Kahveci Han, Mısır Çarşısı.
Demir ve Türe aileleri bir arada |