16 Ocak 2023

Yaratmak sürekli mi?

Ertuğrul Taçgın

Allah acaba evreni başlangıçta ol deyip bir anda yaratmış sonra kendi haline mi bırakmış, yoksa arasıra (veya her gün) müdahele edip durumu kontrol alıyor sonra yine kendi haline mi bırakıyor, yoksa her an yaratılış faaliyetine devam mı ediyor sorusuna acaba Kur'an ne diyor diye düşünüyordum, bu vesile ile bir kaç şey yazmak istedim. 

Yaratılış ile ilgili iki ayet: (1) Bakara-117, yaratmak (yoktan veya hiçlikten var etmek) için Yaratıcı'nin sadece "ol" demesinin yeterli olduğu konusunda mealler arasinda hemen hemen  ittifak varken, (2) Rahman-29 ayetinin mealinde ise (ayetin metninde yevm kelimesi geçtiği için) her gün mü yeniden yarattiğı, yoksa (ayetin mana insicamı dikkate alınarak) her gün kesintisiz olarak mı, yani her an yeniden yaratmakta mı  olduğu konusunda bazı çeviri farkları olduğu görülmektedir. Gramer ve kelime yapısına bağlı kalarak, her gün yeniden yaratıldığı anlamını tercih eden nispeten daha eski tarihli çevirilerin ifade olarak daha güvenli tarafta kalmayı tercih ettikleri anlaşılmakta, ama bu tercüme tercihlerinin (ayetin insicamı gereği olarak) Yaratıcı'nın kesintisiz olarak her an yaratabilme özelliğine bir aykırılık taşımayacağı anlaşılmaktadır. Dolayısıyla Diyanet mealleri dahil bir çok mealde, Rahman-29 ayetinin bu meallerinden Allah' ın her an yaratmakta olduğu, belki evrenin her zerresini her an yaratmakta olduğu, yani tüm evreni her an yeniden yaratmakta olduğu anlamak mümkün olduğu anlaşılıyor. 

Yoktan veya hiçlikten var etme ne demektir? İçinde hiç bir atom bulunmayan uzay boşluğu hiçlik midir? Ki bizim bildiğimiz anlamda evet yokluktur, hiçliktir; Eğer öyleyse, acaba yokluk veya hiçlik olduğu düşünülen uzay boşluğu gerçekten boş mudur? Uzay boşluğu aslında atom altı seviyede, uzay-zaman dokusunun her noktasında, sürekli olarak  yaratılan ve yok olan kuantum  parçacıkları ve anti-parçacıklar denizi ile dopdoludur. Boşluk veya hiçlik zannedilen ve sürekli var olup yok olan bu kuantum parçacıkları denizi, belki de kuarklar-proton-elektron gibi tüm atom alti parçacıklarin, dolayısıyla tüm  atomların tarlası durumunda olup, tüm evrenin belki de en ham maddesi olarak kabul edilebilir. Eğer öyleyse, her anda (her Planck zamanında) evrenin her bir zerresi yenileniyor, bir öncekine çok yakın bir zaman-mekan ve yapıda tekrar yaratılıyor demektir ki, acaba ayette mana itibariyle kast edilen her an yaratma eylemi bu anlama mı geliyor, evet belki de bir yönüyle bu anlama da geliyor olabilir. 

Burada geçen bazı kavramları açıklamak faydalı olabilir:

Planck mesafesi (uzunluğu)- Evrende ölçülebilecek ve tanımlanabilecek en kısa mesafe, ki evrenin en alt düzeydeki fiziksel unsurları olarak kabul edilen sicim ve memranların rezonans frekanslarının tanımlanmasında kullanılır. 

Planck zamanı: Işık hızının boşlukta bir fotonun Planck mesafesini kat etme süresi (~10-43sn).

Yani sanki şöyle bir şey: Nasıl ki iki boyutlu bilgisayar ekranında veya televizyonda pikseller var ve her saniyede frekans sayısı kadar (mesela 100Hz) ekran görüntüsü tekrar yenileniyor, ama her defasında biraz farklı olarak yenileniyor ki biz ekrandaki görüntüyü hareketli olarak görüyoruz. Belki de benzer şekilde, 3 geometrik ve 1 zamandan oluşan, 4 boyutlu (belki de tam olarak 11 boyutlu olan), Planck mesafesi ölçeğinde piksel aralığı olan, ve evrenin her yerini tam olarak dolduran sicimlerin rezonans frekansinda her "an" yenilenen, yani bir anlamda her an yeniden yaratılan bir evrende yaşıyor olabiliriz. 

Böyle bir evrende mi yaşıyoruz, zor sorular; haddimizi de aşmayalım, doğrusunu ancak bilir. El ilmü  indAllah, gerçek ilim ancak Allah katındadır. 

E.T.
-----

kalemguzeli.org/hatteserleriayrinti.php?KNO=2090&HKNO=20




Ertuğrul Taçgın Hocamın eski tarihli şu yazısı da bu konuyla uzaktan ilgili

Çekim Etkisi Açısından Yedi Kat Gökler
Yedi kat gökler konusunda bir çok farklı açılardan değerlendirmeler yapılabilir. Bunlardan sadece bir tanesi olan çekim etkisi (gravitasyon) açısından bakıldığında, özellikle ilk üç kat ile ilgili olarak aşağıdaki değerlendirmeler yapılabilir, böylece diğer katlar hakkında bir fikir yürütülebilir.

Çekim etkisi açısından değerlendirildiğinde, birinci kat sema, veya göğün birinci tabakası, dendiğinde dünyanın çekim alanının etkisindeki kısım olan, ay dahil biraz daha ilerisi, anlaşılabilir. Çünkü, bu mesafeden daha uzakta olan cisimler dünya yörüngesine girmezler, Venus veya Mars yörüngesine girebilirler, ya da güneş yörüngesinde kalırlar. Yani bu birinci katın dünyadan uzaklığı ışığın yaklaşık 3-5 saniyede ulaşabildiği mesafe olarak değerlendirilebilir. Çekim alanı açısından sınıflandırmaya göre, güneş sistemindeki tüm gezegenlerin de kendi çekim alanları ile ilgili olan, her birisi farklı olan, kendi birinci kat gökleri olacaktır.

Dünya merkezli olarak bakıldığında dünyanın çekim alanından sonra, yani dünyadan geçen hayali bir doğrunun dünya çekim çekim sınırını geçtikten sonra karşılaşacağı ikinci çekim sınırı olarak, bizim yıldızımız olan güneşin çekim alanının sınırı gelir ki, bu sınır dünya ile beraber diğer 8 gezegeni, Oorth bulutsusu ve Kuiper kuşağı ile beraber yaklaşık olarak ışığın bir yılda aldığı mesafe olan bir ışık yılı mesafe veya biraz daha uzak olarak 2 ışık yılı mesafe, dünyaya göre ikinci kat gök olarak değerlendirilebilir. Bu mesafeden sonra artık güneşin çekim etkisi gücünü kaybeder, bizden 4-5 ışık yılı uzaklıkta bulunan Alfa Centauri denilen, başka bir yıldızın çekim etkisi başlar.

Güneş ve güneş sistemi gibi toplu halde bulunan yüz milyarlarca yıldız ve yıldız sisteminden oluşan Samanyolu galaksimizin sınırı olan yaklaşık bir milyon ışık yılı mesafe dünyaya göre üçüncü kat gök sınırı olarak değerlendirilebilir. Çünkü, bizim galaksimiz olan Samanyolunun çekim sınırı olup bu mesafesen sonra bir başka komşu galaksi olan Andromeda galaksisinin çekim etkisi baskın hale gelebilir. Mesela, dünyadan bakıldığında, gökyüzünde görünen yıldızların tamamı Samanyolu galaksisine aittir, yani bu sınıflandırmaya göre üçüncü kat semaya ait olarak değerlendirilebilir, güneş sistemine ait gezegenler ise ikinci kat semaya ait olarak, ay ise birinci kat semada olarak değerlendirilebilir.

Aynı yaklaşımı Samanyolu ve Anromedanın da icinde bulunduğu bir çok galaksiden oluşan ve dördüncü kat sema olarak, Başak (Virgo) Yerel Kümesinin çekim alanına, ardından beşinci kat olarak içinde Başak yerel kümesinin de bulunduğu çok daha büyük yapıda olan Başak Süper Kümesinin çekim alanına ve daha da ilerilere giderek, sonunda yedinci kat gök olarak evren sınırına kadar, genişletmek mümkün olabilir.

Bu değerlendirme sadece dünyaya göre çekim etkisi açısından yapılmış olup başka açılardan da sınıflandırma ve değerlendirmeler yapmak mümkün olabilir.

E.T.
------