30 Ağustos 2024

Mekke'den Medine'ye Trenle

Ali Demir, İTÜ

Mekke-Medine treni

Bizim gençlik yıllarımızın gözde yayınevlerinden Şelale Yayınları’nın sahibi Hasan abi, komşu sitede oturuyor ve vakit namazlarını aynı camide kılıyoruz. Umre’ye gideceğimi söyleyince bana 2017 baskısı iki adet “Umre Rehberi” kitabı hediye etti. Doğrusu o ana kadar da umre hakkında sadece daha önceki ziyaretlerimizden kalan bilgiler vardı aklımda. Hemen okumaya başladım ve Umrenin farzlarının ihrama girmek ve Kabe’yi tavaf etmek, vaciplerinin de Safa ve Merve arasında say etmek ve traş olmak ve saçlarından bir miktar kesmek olduğunu yeniden hatırladım. 

Sadece dikişsiz iki parça kumaştan oluşan “İhram”, umrenin ve haccın “alameti farikası” yani olmazsa olmazı yani farzı. Bunun için eşim yumuşak bambu elyafından yapılmış bir ihramı benim için satın almış ve Sabiha Gökçe Havaalanında bu işlem için oluşturulmuş kabinlerden birinde ihrama girmiştim. Çünkü “Umre Rehberi” kitabında Kabe’ye Umre niyetiyle giderken ihram giyilmesi gereken yerler olarak belirlenmiş olan Mikat mahalleri tanımlanmış ve “Uçakla Mekke’ye gidenlerin indiği Cidde havaalanı Mikat mahalli içinde olduğu için, uçağa binmeden evvel ihrama girilmesi gerekir” uyarısını okumuştum.

Mikat Mahalleri, Umre Rehberi, Şelale Yayınları, 2017

Her ne kadar “Medine Ziyareti” ve “Rasullulah’ı Selamlama” Umrenin şartlarından değilse de Mekke’den sonra Medine’ye de gidilmeli ve Mescidi Nebevide kılınan namaz sonrası Rasullullah ziyaret edilmelidir. Bu da bir gelenektir.

Biz de bu amaçla Medine’ye gitme planları yaptığımızda Medine’ye nasıl gidebileceğimizi araştırdık. Bunun için elimizdeki seçenekler, şoförlü özel araç kiralama, bir minibüs veya otobüs ile toplu seyahat veya son yıllarda hizmete konulmuş olan hızlı tren ile seyahat. Bu seçeneklerden en cazip olanı şoförlü özel araç kiralama ancak Medine’ye gidiş 4 saat kadar sürecek ve Medine’ye gidince de en azından bir gece de kalmak gerekir. Bizi götüren şoförün de konaklamasını düşününce bunun en pahalı seçenek olduğunu görüyorum. Bize otel rezervasyonunda yardımcı olan Abdülaziz beyden Medine’ye gitme konusunda da yardım istediğimde “Hocam neden Hızlı trenle gitmiyorsunuz? Hem çok rahat, çok daha hızlı ve  hem de çok hesaplı olacaktır.” diye cevap verdi ve bana HHR (Harameyn High Speed Railway) işletmesinin uygulamasını gönderdi. Hemen uygulamayı cep telefonuma indirdim ve açtım. 

Çok kolay bir biçimde rezervasyon yapılabileceğini gördüm ama ödemeyi nasıl yapacaktım? Cebimdeki kredi kartı ile ödemeyi bir deneyeyim dedim. Aa o da çalıştı ve iki kişi Mekke-Medine gidiş dönüş için 345 Riyal ödeyerek rezervasyonu başarmıştım. Oysa ki “şoförlü özel araç kiralama” en azından 1500 Riyal, otobüs için en azında 600 Riyal’den söz ediliyordu. İnanılır gibi değildi. Peki Mekke’de otelden İstasyona, Medine’de İstasyondan otelimize nasıl ulaşacaktık? Bizi Cidde havaalanına karşılayan Erdal bey, bu kez bizi Pazartesi sabah, saat 10.00’daki HHR için saat 09.00’da otelimizden aldı ve tren Mekke şehrinin hemen dışındaki tren istasyonuna götürdü. Burası son derece modern bir tesis. Temiz ve düzenli otoparkına park edip yürüyen merdivenlerinden otomatik kapılarına eriştik. Cep telefonuma indirdiğim biletimizdeki karekodu okuttuğumda otomatik kapı açıldı ve artık trenimize binebileceğimiz 4 nolu platforma erişebilecek durumdayız. Ne de kolay olmuştu tüm bunlar. 10 nolu vagonun 278 ve 279 nolu koltukları bizim için ayrılmıştı. Kolayca onları da bulup temiz vagondaki temiz koltuklarımıza yerleştik. Diğer yolcular da son derece temiz ve kibar insanlar olarak yerlerine yerleştiler. Trende bir de çay/kahve servisi yapılan 5 nolu vagon var. 

Yüksek hızlı tren tam saatinde, saat 10.00’da, hareket etti ve önce Cidde’ye uğrayacağını sonra da Medine’ye gideceğini anons etti hem Arapça hem de İngilizce yapılan anonslar da son derece kısa, bilgilendirici ve medeniydi. Ekmek, domates ve peynir ile yapılmış dürümden oluşan sabah kahvaltımızı artık trende yapabilirdik. Hiçbir sarsıntı olmadan, sessiz bir ortamda seyahat eden yüksek hızlı trenin zaman zaman 300 km/saate kadar eriştiğini ekranda gördüğümde dışarıdaki zaman zaman çöl zaman zaman da yeşil hurma bahçelerini görebiliyordum. Özellikle Medine’ye yaklaştığımızda gümrah, bakana serinlik veren hurma bahçelerini görünce “kim bilir nu bahçelerin içi ne kadar serindir şimdi” diye düşündüm. Medine’ye erişinceye kadar bir ara kısa bir uyku hali bile yaşadım. 

2 Saat 15 dakika olarak tarifelenmiş olan Mekke-Medine hızlı tren seyahati 2 saat 20 dakika sürdü ve herhangi bir yorgunluk hissi algılamadan tam 12.20’de biz Medine tren istasyonuna girmiş olduk. Mescidi Nebevi’de öğle namazı için cemaate yetişebilir miyiz? diye bir hayalimiz vardı ama hayal olarak kaldı tabii. 

Medine’de de yeni yapılmış modern istasyon binasından çıkmak hiç de uzun sürmedi ve hemen bizi bekleyen taksilerle pazarlığa giriştik ancak hemen yanda duran toplu taşıma bizim belediye otobüsleri benzeri bir otobüsün kapısında içeri girdik ve kişi başı 11.50 Riyal’e Mescide götürdüğünü öğrendik. Para çıkardığımızda sadece kredi kartı ile ödeme yapılabileceğini gördük ve ödemeyi yapıp yerimize oturduk. 15 dakika süren kısa bir yolculuktan sonra Mescidi Nebevi’nin aurasının hissedildiği mekanda indik ve hemen mescide doğru yürümeye başladık. Burası Peygamberimizin şehri Medine. Peygamberime sıkı sık Salavat getirmek gerekir: Allahümme salli ala seyyidina Muhammed.

Gerek Mekke’de gerek Medine’de Kabe veya Mescidi Nebevi’ye gitmek istediğinizde kendinizi. İnsan hareket yönüne bırakın kısa bir süre sonra o güzel mekanlara erişebiliyorsunuz. Mekke’ye dönüşte giyineceğim ihramı da yanımda getirdiğim için hacimli bir sırt çantam ile mümkünse önce on-line olarak rezervasyonunu yaptırdığımız “Al Andalus Palace 1” isimli otelimize gitmek istedik. Ancak ilk gördüğümüz “Grand Andulus” otelinin resepsiyonundaki görevli, otelimizin Mescidi Nebevinin diğer tarafında olduğunu işaret ediyordu. Peki bu durumda önce mescitte öğle namazımınız kılar sonra da otelimize gideriz dedik. Mescide eriştiğimizde, Allahümme salli ala seyyidina Muhammed, Mescidin Kuzey tarafında olduğumuzu gördük. Mescidi Nebevinin etrafındaki devasa gölgelik şemsiyleler açık vaziyette mekana bir serinlik kazandırmış. Aktif soğutma da yapılıyor bu açık mekanlarda. 

Yorulmadık ama uzun bir yoldan gelmiştik, abdest tazelemeye ihtiyacım vardı. Bu seyahatte ilk kez bir umumi tuvalete indim. Oldukça temizdi. Abdestimi tazeledikten sonra sırtımdaki içinde ihramlarımın olduğu irice sırt çantası ile Mescidi Nebevi’nin kapısına yaklaşıp ayakkabımı çıkardım ve içeri girme gayretti gösterdiğimde yine o meşhur “La!” uyarısı ile karşılaştım. “Çanta ile giremezsiniz!” Ne yapayım? Boynumu büktüm, ayakkabımı aldım ve geride bir halının üzerinde öğle namazını kılıp eşimin buluşma noktamıza gelmesini bekledim. Betül hanım geldiğinde “nasip değilmiş mescide girmek dedim.” O da üzüldü. Peki ne yapalım hadi gidip otelimizi bulalım deyim tarif edilen yöne doğru yöneldik. Ama için içimi yiyor ve buraya kadar gelmişken Peygamberime selam vermeden mi otele gidecektim? Allahümme salli ala seyyidina Muhammed. Bu olamazdı. Sanki içinden geçenleri okumuş gibi, eşim, sırt çantamı alıp beni şurada bekleyebileceğini söyledi. Allah razı olsun, memnuniyetle kabul ettim. Haydi bakalım. Şimdi peygamberimi selamlayabilecek miyim? Allahümme salli ala seyyidina Muhammed.

Mescid’in Cennet-ül Baki tarafındaki kapısından girdim. Orta bahçeye kadar ilerledim. Orta bahçeden de öne doğru gittiğimde “Babüsselam” yazısını okudum. İşte orada “Selamlama Kapısı” oradaydı. Buraya doğru yöneldim. Ama Babüsselamdan girmem için önce mesicidden çıkmalıydım. Çıktım. Ayakkabım elimde ve yalın ayak vaziyetteyim. O da ne? Bu ne sıcak. Ateş. Sanki ayağımda “cas” sesi geldi. Anında yıllar önce burada yaşadığım aynı an aklıma geldi. “Siyah taşlar sıcak olur, beyaz taşlar serindir.” Hatırladım ama bastığım beyaz taştı, hemen parmak uçlarıma yükseldim, elimdeki ayakkabıları yere attım ve ayakkabılarımı giydim. O neydi öyle? Aman Allahım. 

Babüsselama yöneldim, Allahümme salli ala seyyidina Muhammed., ve evet yine bir insan seli ile birlikte her iki yanı Ecdad tarafından nefis İznik çinileri ile bezenmiş koridora girdim, devam ettiğimde sol yanımda “Ravzayı Mutahhara” vardı ama erişmek ve iki rekat namaz kılmak ne mümkün. İçim geçti. Az daha ilerlediğimde evet orada peygamber efendimizin makamı vardı. “Esselamu aleyke ya Rasülüllah, Esselamu aleyke ya Habibullah, Esselamu aleyke ya Seyyidina ve Nebiyyina. Velhamdulillahi Rabbil Alemin” nidalarıyla peygamberimi gözü yaşlı ve heyecanla selamladım. Elhamdülillah. Başarmıştım.

Selam yeri: bir Nebî, bir Siddîk, bir Şehîd
Allahümme salli ala seyyidina Muhammed

Eşimle buluşup birkaç dükkana girip çıktıktan sonra otelimize eriştik. Oldukça yakınmış. Uzun bir check-in sürecinden sonra 8. Kattaki 834 nolu odamıza dinlenmek amaçlı olarak çıktık. Oda içecek su yoktu ve susamıştık da. İçecek su satın almak amacıyla aşağı inip otelden çıktığımda, her namaz vaktinde görülen akın akın mescide yönelmiş insanlar gördüm ve ikindi ezanı da okunmaya başladı. Kendimi akıntıya bıraktım mescide yöneldim. Kıble tarafından mescidin avlusuna girdiğimde ilk gördüğüm abdest alma mekanında açık havada abdestimi aldım ve ayaklarımın yandığı kapıdan mescide girdim. Cemaatle ikindi namazını eda ettikten sonra beş şişe suya 5 riyal ödeyerek odaya çıtım.  

Biraz dinlendikten sonra akşam ve yatsı namazlarını mescitte eda etmek amacıyla yeniden mescide gittik.  Namaz sonrası 305 nolu kapıda buluşmak üzere sözleştik. Ve ayrıldık. Mescide girdiğimde uzun uzun iftar sofralarını kurulduğunu gördüm. Ben oruçlu değilim. Dolayısıyla kendime sofra olmayan bir boşluk bulmalıyım. Elhamdülillah, tam mihrap hizasında orta bahçenin solunda bir boşluk buldum. Akşam ezan da okunmaya başlamıştı zaten. Ezandan sonra oruç açma amaçlı bir süreden sonra akşam namazı, cenaze namazı ve ibadet ve dua ile geçen bir zamandan sonra da yatsı ezanı okundu. Yatsı ezanı, yatsı namazı, cenaze namazından sonra üç vakit mescidi nebevide cemaatle namaz kılmış oldum. Yarın sabah ve öğle namazlarını da cemaatle mescitte kıldığımda tam bir gün vakit namazlarını Mescidi Nebevi’de kılmış olacağım elhamdülillah.

Mekke’deki otelimizle kıyaslandığında Medine’deki otelimizin standardı biraz daha düşüktü. Sadece bir gece katlanabilirdik. Zaten de çok yorgunduk ve sabah namazını da Mescitte kılmalıydık. Hemen uykuya geçtik. Birkaç gürültülü uyanmadan sonra sabah ezanı ile birlikte yeniden Mescide yöneldiğimizde her vakitteki insan akınına yeniden kapıldık ve Mesicde girdim. İnanması güç ama neredeyse akşam namaz kıldığım mekana kadar ilerledim ve tam mihrabın arkasında yani imamın arkasında sabah namazını ve takip eden cenaze namazını kıldım. Hedefim yeniden peygamberimi selamlamak. Artık yolu da biliyorum. Mescitten çıktım akın akın akan insan seli ile birlikte labirent biçiminde organize edilmiş yönlendirmelerle yeniden Babüsselam ve çinili koridor ve işte yeniden Rasullulahın huzurundayım.  “Esselamu aleyke ya Rasülüllah, Esselamu aleyke ya Habibullah, Esselamu aleyke ya Seyyidina ve Nebiyyina. Velhamdulillahi Rabbil Alemin” sessiz nidalarıyla peygamberimi gözü yaşlı ve heyecanla selamladım. Elhamdülillah. İkinci kez de başarmıştım. 

Yeşil kubbenin altı ve dışarıdan görünüşü
Allahümme salli ala seyyidina Muhammed

İslam’ın medeniyet şehridir Medine. Rasulullah burayı Yesrib’den Medine’ye dönüştürerek İslam medeniyetini kurmuştur. Huzur, sakinlik, dinginlik, derinlik, kibarlık kurulduğu günden beridir buranın ruhunda vardır ve ben de öyle gördüm. Peygamberimizin eşlerinin ve ashabının mezarlarının bulunduğu bu şehir “Haremi Şerif”tir yani barış bölgesidir, tıpkı Kabe ve çevresi gibi. Burada itişme-kakışma, sürtüşme, cidal, kavga yoktur. Olmaz da. Hem Mescidi Nebevi’de hem sokaklarında hem de dükkanlarında müslümanlar yumuşak huylu, gülümser, sevecen yapılıdırlar ben de öyle gördüm.

Huzur şehrinde ayrılma vakti gelmişti, Mekke’ye dönüş trenimiz saat 15.30’da hareket edecek. Bu yüzden öğle namazını da Mescidi Nebevi’de kıldıktan sonra sırt çantamızı alıp Medine tren İstasyonu’na gitme vaktidir. Bu kez Mescidi Nebeviden tren istasyonuna taksi ile gittik. Otobüsü beklemedik nedense. Tüm umre seyahatimizde bu kullandığımız üçüncü taksi oluyordu. Suudi Arabistan’da trafiğin de bir hayli sakinlemiş olduğunu hissetim ama bu zamanın bir sonucu olabilir. Hac zamanları aşırı yoğun insan varlığı trafiği de çileden çıkarabilir. On dakika kadar bir kısa yolculuktan sonra Medine Hızlı Tren İstasyonunun otomatik kapılarından içeri girdiğimizde temiz, sakin, geniş bir mekan ile karşılandık. Burada ihrama gireceğim ki Mekke’ye vardığımızda umre ziyaretimizi yapabilelim. Sırt çantamda ihramı bu niyetle taşıdım zaten. 

Tren istasyonunun geniş, temiz giriş salonundaki mescide yöneldiğimde buranın ihram giymek için uygun olmayacağını düşündün ve lavaboların olduğu yere yöneldim. Evet burada ihrama girme kabinleri var ama sıra bekleyen insanlar da var. Beklemeye başladığımın saniyeleri içinde görevli beni kibar bir ifadeyle geniş ve ter temiz bir kabine aldı. Burada bildiğim usulle ihrama girdim ve iki rekat ihram namazı kılmak üzere karşıdaki mescide geçtim. Böyle bir istasyon için küçük bir mescid ama temiz ve düzenli. Elhamdülillah artık Müslümanlar da temiz ve düzenli mekanlar oluşturmaya başladılar. 

Mekke'ye dönüş yolunda

İhramlı vaziyette bekleme salonun eşimin de namaz kılıp çıkmasını beklerken, bir ailenin çocuklarının kullandığı scooter+valiz kombinasyonu dikkatimi çekti. İyi bir inovasyon olmuş dedim.

Vakit yaklaştığında yine cep telefonumda kayıtlı biletlerin karekodlarını otomatik makinalara okutarak platforma giden salona geçtik, yürüyen merdivenlerden çıkarak platforma eriştik. Bu kez 6. Vagondaydı koltuklarımız. Yine vaktinde hareket etti tren ve oldukça sakin ve düzenli bir biçimde bu kez Cidde’ye dahi uğramadan Mekke hızlı tren istasyonuna 2 saat 20 dakikada vardık elhamdülillah.

Medine hızlı tren istasyonunda otelimize taksi ile döndük. Sırt çantamızı otele bırakıp doğru umre (tavaf+say) ibadetine. Muhteşem bir deneyim daha. Bu son umremiz olacaktı. Bundan sonraki günler artık vedalaşma ve İstanbul’a dönme günleri oldu. Veda günlerinin sürprizi Kabe’de yoğun yağmur yağışı oldu. İbadet heyecanı yağmura hep galip geldi ve hiç ama hiç kimse yaşamakta olduğu ibadet heyecanından asla vaz geçmiyordu. Çocuk dünyanın neresinde olursa olsun çocuktur. Yağmurda çocukların neşeyle oluşturduğu oyun görmeye değerdi. Tatlı bir anı olarak kaldı. 

Kabe'de Yağmur

Ali Demir
İstanbul, 30 Ağustos 2024


18 Ağustos 2024

Bir Rüya Hikayesi: Umre 2024

Ali Demir, 13-23 Ağustos 2024

NOT 1: Her ne kadar şimdiye kadar bir kaç kez gezi notu kaleme almış olsam da, bu yazı bir gezi notu olarak başlamadı. Bu yazı, Mekke’de tavaf sonrası  dinlenmek amacıyla uyuduğum uykuda gördüğüm, açık,  net, güzel bir rüyayı kalıcı yapmak amacıyla yazıldı. Yazı bu rüya ile bitecek inşallah. Ümrenin geri kalan kısımlarını da yazma niyetindeyim.

NOT 2: Öğrencilerime ve arkadaşlarıma hep söylediğim gibi insan hafızası ancak yazarak kalıcı hale geliyor. Asla unutmam dediğimiz nice hatıraların bir kaç dakika sonra tamamen silindiğini, oysa yazılan incecik detayların kağıt üstünde kaldığı gbi hafızada da kalıcı olduğunu hep deneyimlerim. Bu notlar da böyle oldu. Telefonun not padinde tet tek harflere tek parmakla ekrana dokunarak yazdığımda her anın kalıcı hale geldiğine şahit oluyorum.

NOT 3: Uzun süredir ilk kez laptop bilgisayarımı almadan seyahate çıktım. Her bir kelimesini tek tek harflere tek parmakla basarak yazdığım bu yazı, laptop bilgisayarı yanımdan ayırmamamı uyardı.


Sabiha Gökçen Havaalanı’ndan 22.10 tarifeli TK910 uçağına binmeden evvel akşam ve yatsı namazlarını mescitte cemaatle seferi olarak kıldım. Nedenini bilmiyorum ama, Vitir namazını uçakta kılmayı planladım.

Mescidin yanında 6 kabinli ihram giyme mekanını görünce, burada ihram girme kararı aldım. İhramım sırt çantamdaydı. Sıraya girdim ve boşalan kabine girip, dün Diyanet İşleri Başkanlığı’nın YouTube hesabından izlediğim videodan hatırladığım ile ihramı giydim. İhram iki parça dikişsiz örtü. Garip hissediyorum ama kural bu. Dışarı çıktım, eşimle birlikte 203 nolu kapıya gitmek için bir üst kata çıktık ama orada fark ettik ki kapı değişmiş. Yeni kapı 304A nolu kapı yani mescidin önünden gidilerek erişilen kapı.

Kapı önünde kısa bir beklemeden sonra uçağa geçmek üzere otobüse aldılar.

14D ve E nolu koltuklarımıza yerleştik. Beklerken görevlilerin uçak çok dolu olacak demelerine rağmen yanımız 14F boş kaldı. Rahat bir biçimde genişleyip, rahat bir uçuşla 02.20 de Cidde’ye inmesi planlanan uçağımız 01.45de Cidde’ye indi.

Uçaktan indikten sonra makul bir yürüyüşten sonra, pasaport kontrol, gümrük, vize kontrolden sonra terminalden çıktık.

Kapı çıkışında çok sayıda taksi bizi Mekke'ye götürmek için ısrarcı oldu ama bizi Erdal Can karşılayıp Mekke'ye otelimize götürecek. Terminal çıkışında dev bir akvaryum rahat bir atmosfer oluşturmuş. 

Erdal Bey ile buluştuk. Bizi 5500 cc GMC arabasına götürdü. Terminal binasından çıkınca Arabistan sıcağı ile tanıştık. Tam bir sauna atmosferi. Bereket araba uzakta değilmiş. 

Esasen Boşnak olan Eski mili futbolcu Erdal, 16 yıldır buradaymış. İlginç bir hayat hikayesi var. Tek oğlunu da 16 yıldır görmemiş. Oğlu şimdi Küba'ya  elektrik üretip satan bir gemide tercüman olarak çalışıyormuş. İlginç hayatlar var bu Dünya'da. 

Bizi otelimize bıraktığında saat 03.30 idi ve Kabe'de  gece ezanı okunuyordu.

Odamıza eşyalarımız bıraktık. Kabe 5 dakika yürüme mesafesinde.

Umreci girişinden girince Kabe'yi tüm heybeti, güzelliği, sadeliği, ihtişamlı ile görünce dualar, dualar, dualar... Göz yaşları, yakarışlar,... şimdi  ve bundan sonra Kabe'de yaptığım tüm duaların arasında Gazze'de, Filistin'de ve dünyanın dört bir yanında zulüm gören Müslüman kardeşlerimin kurtuluşu için dua ve tescilli bir katili meclisinde defalarca alkışlayarak yaşanan insanlık suçuna açık destek verdiğini ilan eden amerika ve tüm zalimlerin de kahrolması için dua ediyorum. 

Evet Kabe'deyiz, Elhamdülillah

Sabah ezanı okundu. Kabe'de sabah ezanı ve sabah namazı doyumsuz bir lezzettir. İlk tavaf için namaz sonrasını beklemek zorundayız. Sabah Namazını  kıldık. Belki de zirve huşu ile sabah namazını Betül hanımla yan yana kıldık. Bu da nadir bir olay, genelde namazda erkek ve bayanlar ayrılıyor. Namaza çok az kala Kabe’ye girmeniz buna sebep oldu. Namaz bitince,  tıfılı da içeren cenaze namazı kılınacağını anons ettiler. Öyle ya burada her farz namaz sonrası cenaze namazı kılınacak. Ayağa kalktım ve karşımda kabe cenaze namazını bekliyorum. Dualar, dualar, dualar. Rabbimin vaadi var, dualar geri  çevrilmeyecek inşallah.

Ayakta kıldığımız cenaze namazı sonrası tavafa kendimizi attık. Birlikte yan yana ilk şavt kolay oldu. Betül hanım, İstanbul'dan 2 adet de tavaf sayacı almıştı. Her ikimiz de kullanıp, bir boncuğu diğerlerinde ayırdık. Bitince şavt. Elhamdülillah. Hadi bakalım ikinci şavta da başladık.  İbrahim Makamı her zaman çok yoğun oluyor. Keşke Müslüman kardeşine eziyet vermese. Ama orayı da geçtik. Hicr etrafı her zaman sakin. Hızlıca ilerledik. Aaa Betül hanım Kabe’ye yaklaşıyor. Heyecan. Evet takip ettim ve evet Kabe örtüsüne dokundu, elhamdülillah. Büyük mutluluk hissettim ağladım da tabii. Ama uzun kalmayalım, Müslümana eziyet vermeyelim. Şavta devam. Rüknü Yemeni ve evet işte Hacerül Esved. Büyük izdiham var. Aman girmeyelim izdihama. İkinci şavt da tamamlandı elhamdülillah.

Diğer şavtlar da benzer kolaylıkla tamamlandı. Her ne kadar bizim sayaçlar işe yaramadıysa da tavafı tamamlayıp zemzem içme heyecanı ile ayrıldık kalabalıktan.

İlk zemzem, elhamdülillah. Serin, doyurucu, huzur veren Rahmani su.

İstanbul'da umreye gideceğimi söylediğimde, Levent, hemen cüzdanını çıkardı ve bir adet 200 ve bir adet de 100 TL banknot verip "bunları kabeye hizmet edenlere ayrı ayrı ver." demişti. Ben ilk defa duydum ama demek ki Anadolu'da böyle güzel bir alışkanlık var. Aldım paraları ve Umre için hazırladığım paraların yanına koydum.

Son görüşmemizde Bacanağım Duran abi de son hacc ziyaretinden kalan 35 riyali verdi. O da Kabe'ye hizmet edenlere bunları ver demişti. İşte tam zamanıydı şimdi. Duran abinin 35 riyali çıkardım zemzem başındaki görevliye verdim. Diğer 200 TL’yi de bir başka görevliye, 100 TL’yi de bir başka görevliye verdim. Görev tamamlandı elhamdülillah.

Aslında bizim de son hacc veya umreden kalan riyallerimiz vardı evde bir yerlerde. Ama, neredeyse 20 yıl geçtiği için mağarada kelb ile birlikte uyuyanları, Ashab-ı Kehf, esprisini yapmış ve o riyalleri almadan geldik.

Şimdi tavaf namazı kılıp duaya devam edeceğiz. İki rekat tavaf namazı. Dua, dua, dua. 

Kalkıp say yapmalıyız. Umre ibadetinin şartı bu. Ama nereden başlayacağız? Aklım karıştı Merve işaretlerine yöneldim. Neden bilmiyorum. Safa Tepesi yazmıyor hiç bir yerde. "to Masa" yazılarını okuyorum ama Say'ın başlangıcına işaret ettiğini anlayamadım. 

Kabe'de yoğun bir inşaat devam ediyor. Her taraf paravanlarla kapatılmış. Say başlangıcını bulma gayretimiz bizi üst kata götürdü. Ama burada say heyecanı yok ki. Olmadı burası. Bir kaç kişiye sorduktan sonra nihayet safa tepesini bulduk. İşte dağ burada. Bismillah allahu ekber ile say'e başladık. Bu Hacer aleyyhisselamın Hz. İbrahim’den evladı İsmail için su arayışı. Ama Müslümanın dünya için gayretini de sembolize ediyor. Ve yeşil ışıklarla işaretlenmiş heybetli yürüme bölgesine geldik. Burada erkeklerin koşması gerekiyor. Ben önden hızlıca koştum. Betül takip etti. Merve tepesine ulaştık. Bundan yedi kez yapacağız. Dört defa safa'dan Merve'ye, üç defa da Merve'den Safa'ya gideceğiz. Say benim çok haz aldığım bir ibadet. Dilediğin gibi davran. Yürü, koş, dua et, dünya kelamı konuş, otur, yat, zemzem iç hepsi ibadet hepsi güzel. 

Nihayet yedinci şavt ile Merve tepesine vardık. Burada saçımın bir kısmını kestireceğim. Temiz yüzlü bir delikanlı elinde makas, "keseyim mi?" iması yaptı. Hadi kes bakalım. Saçımdan üç tutam kesti. Para vermeliyim bu delikanlıya. 5 riyal çıkardım. Aaa delikanlı almadı 5 riyali diğer hacının saçını kesmeye başladı. Anladım ki rayiç 10 riyal imiş. Neyse 5 riyal daha ilave edince parayı aldı. Rabbim kabul etsin. 

Geçmiş deneyimimde buradan dışarı çıkılıyor ve sağlı sollu çok sayıda Pakistan'lı berber erkeklerin kafasını kazıyorlardı. Bunların hiç biri yok artık. Sanırım hijyen kaygısı ile yasaklanmış, sadece tutam kesen elinde makaslı insanlar var. Biz yine de dışarı çıktık. Şimdi nereye gideceğiz? Ümremiz tamamlandı otele gidip İhramı çıkarıp dinlenmeliyiz. Ama otel nerede. Yön hissim sağdan devam etmem gerektiğini söyledi. İnşaat şantiyelerinin arasından yürüyerek, sonradan Fahd Meydanı olduğunu öğrendiğim meydana vardık. Evet burası bizim meydan buradan otelimize dönebiliriz artık.

Hedeflediğim üzere sabah namazını Kabe'de kılmak nasip oldu. Sonsuz şükürler olsun. 

Otelimize döndük, duş ve yerleşmeden sonra neredeyse 24 saattir sadece 2 saat kadar uyku ile ayakta kaldım hemen uyudum ve ezan sesi ile uyandım. Bu ne? Aaa öğle ezanı bu. Otel odamızdan ezan çok net duyuluyor. 

Hemen abdest almaya geçtim. Çıktığımda yerde seccade seriliydi. Demekki odada seccade varmış. Betül hanım, kıbleyi nasıl tespit ettin? Tavanda işaretli. Öğle namazı için  kaamet okundu. Ben de odamdan imama uymaya niyet ettim. Öyle ya, çoğu zaman özellikle Cuma namazlarında yedi kat yerin altında sadece hoparlörden gelen allahu ekber ile namaz kılmaz mıydım? Öyleyse burada da uydum kabe imamına. Öğle namazının farzını kılmaya.

Kabe'de namazlar tam bir huşu ve sükunet içinde kılınıyor. Uzun kıyam, uzun kıraat, uzun rüku, uzun secde. Hep sakin ve Allah'ın huzurunda elhamdülillah.

Bu ilk namazdan sonra, fiilen Kabe'de olamadığımız vakit namazlarını hep odamda Kabe imamına uyarak kıldım. Çok mutlu da oldum.

Dinlenme vücudumuz için yeterli olmamıştı. Biraz daha uyku ve dinlenme ile ikindi namazını da odamızda kıldık. Ve  Kabe'ye gitme niyetiyle otelden çıktık.

Klimalı otel lobisinden çift kapı ile caddeye çıkınca Arabistan sıcağını kemiklerime kadar hissettim. Ama olsun, burası Mekke, burada şikayet yok. 

Bizi Cidde'den getiren Erdal, otelden kabeye nasıl gideceğimizi tarif etmişti. O tarifi takip ediyoruz. Ama önce yiyecek birşeyler bulmalıyız. Erdal, otel kapısından sağa 30 adım gittiğinizde sokağın içinde lokanta ve bakkallar var demişti. Öyle yaptık. Aa işte bir "Resturnt". Tabela böyle yazıyor. Önünden geçtik burası bir lokanta. Devam edip sokağın diğer cadde ile kesiştiği yere kadar gittik. Dükkanlara baktık. Geri lokantaya döndük. Temiz görünüyor. İçeri girdik. Rahatsız edici bir koku da yok. Teşhirde sulu yemekler var, kazandan pilavı da tabağa koyarken gördüm. Yani pilav da var. Burası bizim günlük akşam yemeklerimizi yediğimiz lokanta oldu artık. İki çeşmeli lavabosu, sıvı sabunu ve rulo kağıt peçetesi de var. Daha ne isteriz ki? Hayret edilecek biçimde yediklerimiz bizi rahatsız etmedi. Çok mutlu olduk.

Buradan doğru Kabe'ye yöneldik. Bu ikinci gelişimiz. İhramsız ilk Kabeyi görme heyecanı ile yönlendiridiğimiz kapıda "la!" uyarısı ile geri çevrildik. Çaresiz diğer kapıya yönelik. Dört çıkış yürüyen merdiven bizi çatıya "roof" çıkardı. Acaba Kabe'yi görebilir miyiz iştiyakı ile bir tam tur yürüdük. Ama nafile. Kabe'nin sadece aurası var ortada. Tavafa gönlüm çok gitti ama cesaret edemedim. Genç bir çiftin yavaş sakin tavafları dikkatimi çekti. Önce onlar da bizim gibi araştırıyorlardır dedim ama bir kez daha geçince tavaf ettiklerini anladım. Demek ki tavaf yapılabiliyor. Bir kenara oturup akşam ve yatsı namazlarını kıldık. Elhamdülillah. Aynı hayal kırıklığı ile otele döndük. 

Gece 04.00'e saati kurup istirahate geçtik. 03.40 da okunan birinci ezan ile uyandım. Abdest alıp, İhramı üniforma olarak giydim artık. Kabe'ye gideceğim ve sabah namazı öncesi ve sonrası tavaf edeceğim inşallah.

Günün her saati Müslümanların akın akın, tek tek ve gruplar halinde heyecanla Kabe'ye yönelmeleri müthiş bir görüntü. Müslüman ülkelerde de her yerde bu olmalı. Ezan okunduğunda inananlar akın akın camiye yönelmeli.

Kabe’ye vardığımızda ihramlıların giriş kapısından girdim. İşte Kabe, yine tüm ihtişamıyla karşımızda. Kabeyi ilk görünce yine Dua, dua, dua.

Bu tavafı annem ve babam için yapacağım. Rabbim bu tavafın sevabını anne ve babama bağışlıyorum. Bu ibadetimi kolaylaştır ve kabul et. Dua, dua, dua ve zikir ile tavafı tamamladım elhamdülillah.

Sabah namazını 2. Şavttan sonra kıldık. Bunu da çok seviyorum. Tavaf yapıyorsun, İmam ne zaman Allahüekber derse durup namaza katılabiliyordun. Beni çok mutlu ediyor bu. 

Mekke'deki ikinci günümüz başladı. Tavaf sonrası zemzem ziyafeti ve tavaf namazı sonrası otele döndüm. İstirahat için duş alıp hızlıca uykuya daldım. 

Üç kat rüya!

Benim kullandığım araba ile babamın hurdalıktaki dükkanına gidiyorum. Dükkana varıp sol tarafa Mehmet Kaya'nın dükkanı önüne vardığımda, yol çatalının yönleri  ileriye doğru yani arkalarını gördüğüm arabalar sıkıca park edip her iki yolu da kapatmışlar. “Ama dün ben rüyamda bu manzarayı kamyonlarla oluşturulmuş görmüştüm” dedim. Oysa onları tam her iki yolu kapatmış arabalar olarak gördüm ama şimdi sadece yolun sol tarafı dolu sağ çatalda ise araba yok, kara sakallı hocanın dükkanına doğru olan yol açık. 

Arabamı park edip çıktım. Teyzemin oğlu Hikmet, elinde bir bardak çay ile bana doğru geliyor. Çayı bana uzattı ama ben "kim var içeride!" diye dükkana yöneldim. “Kerim ağam içeride dans mı yapıyor, spor mu yapıyor bilemedim" diye cevap verdi. Ben önde, Hikmet arkada dükkana girdim. Dükkan tam olarak boşalmış. Tek bir vida bile kalmamış, çatı direkleri de sökülmüş toparlanmış. 

Yazıhaneye girdim. Burası da boş. Ama babam var masanın yanında. Çay demlemişler. Babamın sağ elinde çay var, beni görünce gülümseyerek toparlandı "Ali gelmiş?" dedi. Eline uzandım sol elini uzattı. güzelce öptüm başıma koydum. Ve tabii ki her zaman olduğu gibi "bu rüya!" uyarımı ile uyandım. 

Çok tatlı bir gülümseme vardı babamın yüzünde. Bu babam için çok nadir bir olay. Elhamdülillah ne güzel rüya bu diyerek uyandım. 

Annem ve babam için yaptığım tavafın ardında by güzel rüya beni çok ama çok mutlu etti. Bu mutluluğum bende kalmamalıydı.

Mekke, Hibatullah Hotel, 118 nolu oda. 18 Ağustos 2024,  saat 13.56