Ertuğrul Taçgın
Manevi değeri çok yüksek bir mekanda ve zamanda, kalan ömrümde yer almasını istemediğim ve hayatıma sokmayacağıma dair o makamın sahibine söz vermiş olduğum husus nazar hakkındadır. Kastettiğim nazar, niyetin kardeşi olan, bakış açısı anlamında yorumlanabilen nazardır. Yoksa haset anlamındaki dar bir nazar değildir; aslında haset de nazarın çok özel bir şeklidir ama benim kast ettiğim genel anlamdaki her türlü nazarlardır.
Zaman zaman birbirleri ile karıştırılabilen niyet ve nazar birbirleri ile ilişkili kavramlardır ama aynı şey değildirler. Niyet, nazara bağlıdır; çünkü, herhangi konuda niyetin oluşabilmesi için önce o bakış açısına sahip bir nazar gerekir; ancak tersi doğru değildir. Doğrudan nazar değişikliğini kast eden bir niyet olmadığı sürece, herhangi bir konudaki niyet, nazarı etkilemez; yani, nazar niyetten bağımsızdır denilebilir.
Kastetmeye çalıştığım nazar kavramını biraz daha açmaya çalışırsam; mesela, nazar vardır, mümin nazarıdır, çevresindeki eşyaya baktığında Yaratıcının ilmini, sanatını, gücünü görür ve takdir eder, huzur bulur; nazar vardır inançsız bir nazardır, her şeyin rasgele meydana geldiğini kabul ederek çevresine baktığından sürekli yok oluş ve ölümleri görür, kendisinin de öleceğini bildiğinden dehşet alır. Anneyi diğer kadınlardan ayıran özellik evladına duyduğu şefkat ve merhamet nazarıdır; bu yüzden anneler çok değerlidir. Nazar vardır, insanı veli yapar, evliya yapar; nazar vardır insanı velayet makamından indirir. Meşhur bir menkıbede, birisi dağda yaşayan, diğeri şehirde yaşayan iki evliya kardeş varmış. Dağda pek insan görmeyen evliya kardeş hediye olarak keçisinden sağdığı sütü mendiline koyup şehirdeki kardeşine ziyarete gittiği zaman, şehirde dolaşan kadınları görünce hayatını şehirde sürdüren kardeşini ayıplamış, böyle yerde evliyalık mı olurmuş diye aklından geçirdiğinde ise kerameti bozulmuş ve mendildeki sütü akmaya başlamış; çünkü önceden temiz kalmış olan nazarı bozulmuş. Halbuki şehirde yaşayan kardeş de her gün aynı şeyleri görüyordu, ancak muhtemelen hiç o gözle bakmadığından dolayı fark etmediği için, yani nazarını bozmadığı için, bulunduğu ortam evliyalığına zarar vermiyordu.
Buna benzeyen kendi gözlediğim bir olayı paylaşmak isterim. Yıllar önce üniversitenin ilk yılında öğrenci iken, güneşli bir günde, benim için değerli bir arkadaşım ile birlikte Maçka'da üniversitenin önünde yürüyorduk. Karşımızdan gelen fazlaca dekolte bir hanım yanımızdan geçtiğinde, böyle giyinerek insanları rahatsız etmeye hakları yok dediğimi hatırlıyorum. Yanımdaki arkadaşım kimden bahsettiğimi sordu, ben de şimdi yanımızdan geçen hanımdan dedim. Arkadaşım, ben fark etmedim dediğinde utanmıştım; böyle temiz nazarların da olabildiğini ilk defa orada fark etmiştim.
Nazar neden bu kadar önemlidir; çünkü her türlü kötülük önce zihinde şekillenir, zihin de nazardan beslenir. Mesela, nazar vardır hekim nazarıdır, en mahrem yerlere bakabilir; nazar vardır sapık nazarıdır, ele, ayağa, yüze bile bakması caiz değildir. Kişi nazarını temiz tuttuğu sürece kötü bir şey yapması mümkün değildir; diğer bir deyişle, her türlü kötülüğün temel kaynağı bozuk nazardan beslenen zihinde oluşmuş olan kötü niyetlerdir. Yani bozuk nazar bu kötülük zincirinin en başındaki halkadır, sonra üzerine kötü niyet halkasının eklenmesiyle kötülük için potansiyel oluşur, son halka olarak eyleme de geçildiğinde ise kötülük vücut bulmuş olur. Eğer en baştaki nazar bozulmamış olsaydı, hiç bir kötülük meydana gelmeyecekti denilebilir. Temiz bir dünyanın olmazsa olmaz kaynağı en başta temiz nazar olsa gerektir.
Dolayısıyla, kişi dostuna samimi dost nazarıyla baktığında, akrabasına akrabalık saygısı nazarıyla baktığında, diğer müslümanlara müslüman kardeşi nazarıyla baktığında, büyüklerine ve hocalarına samimi saygı ve hürmet nazarıyla, küçüklerine şefkat ve merhamet nazarıyla baktığında, kısacası her kişiye ve her duruma doğru bir nazarla baktığında zaten hiç bir kötülük yol bulamayacağından dolayı, özellikle şu veya bu kötü davranıştan vazgeçmeye çalışmak gibi zor bir çabaya girmeye gerek de kalmayacaktır. Tersinden düşünüldüğünde ise, eğer en başta nazar temiz korunamayıp bozulursa, kişi vazgeçmek istediği kötü davranışı yapmamak için çok fazla çaba harcamak zorunda kalacak, çoğu zaman da başaramayacaktır; çünkü bozuk nazarı onu içten içe kemirecek, sonunda kötü niyetini canlandırıp, kötülük için harekete geçirebilecektir.
Sonuç olarak, herhangi bir yanlış davranıştan veya kötü alışkanlıktan kurtulmanın, bu kötülükleri yapmamanın en kolay yolu, en başta nazarı temiz tutmakla, yani kötülük sürecini hiç başlatmamakla mümkün olabilir demek mümkündür. Eğer nazarın temiz tutulması tam olarak başarılabilirse, sadece engellenmek istenen bir kötülüğün değil, belki ilgili diğer kötülüklerin de önüne geçilmiş olabilecektir. Bu yüzden kişinin kendi kusur ve hatalarından en kolay şekilde kurtulmanın yolu olarak, zincirin en başındaki halkası olan nazarı temiz tutmak ve olumsuz her türlü nazarın engellenmesi için çok çaba harcamak olsa gerektir; böylece her birisi ayrı bir zorluk olan bir çok kusur ve hatalar ile tek tek uğraşmak yerine, en başta hiç bir olumsuz nazara izin vermemek suretiyle, hepsi ile birden topyekün baş edilebilmesi muhtemelen mümkün olabilecektir.
Herkese, her konuda saf ve temiz nazarlar temennisiyle, selam muhabbetler diliyorum.
E.T.------