30 Temmuz 2025

Entebbe 1976: Filistin'in tükenişi

M Akif Eyler

Yaklaşık iki yıl önce başlayan Gazze kıyımına batı dünyası neden sessiz kaldı? Çok basit bir cevabı var: 1970'lerde Filistinliler, uçak kaçırma ve diğer terör eylemleriyle özdeş olmuştu. Yaptıkları umutsuz saldırılar, daha çok masum insanları etkilediği için, batı dünyasının nefretini ve lanetini kazanmıştı. Uçak korsanlığının bir faydası olmadığını 1976 Entebbe Baskını sonucunda öğrendiler. İsrail dünyanın alkışını alırken, Filistinliler bu yolun çıkmaz olduğunu anladı ve uçak kaçırmaktan vaz geçtiler.

İçinde 248 yolcunun bulunduğu, Tel Aviv'den Paris’e giden bir Fransız uçağı 4 korsan tarafından kaçırıldı. İkisi Filistinli ikisi Alman olan korsanların kontrolündeki uçak, birkaç ülkeden reddedildikten sonra Uganda Entebbe Havaalanına indirildi. Korsanların amacı muhtelif ülkelerde tutuklu bulunan 53 Filistinlinin serbest bırakılmasını sağlamaktı. Uganda'nın diktatörü İdi Amin ise "rehinelerin hürriyetini sağlayan lider" sıfatını kazanmak istiyordu. 

3-4 gün içinde, İsrailli olmayan rehinelerin çoğu serbest bırakılmıştı. İdi Amin mutluydu, 150 yolcunun hürriyetini sağlamıştı. Kalan 94 rehine ve 12 mürettebat için gözler İsrail'e çevrilmişti. Herkes korsanlarla pazarlık yapılmasını beklerken, İsrail hükümeti rehineleri kurtarmak için olağanüstü bir plan tasarlıyordu. 

Olaydan 20 yıl sonra başka bir C-130 uçağı
Kontrol kulesindeki mermi delikleri hâlâ duruyor
SRA Andy Dunaway, via Wikimedia Commons

3 Temmuz 1976

ABD'de olağanüstü bir gün yaşanıyordu: Bütün ülke, ertesi gün yapılacak Bicentennial (bağımsızlığın 200. yıldönümü) kutlamalarına kilitlenmişti, rehineler kimsenin umurunda değildi. Akşama doğru dört C-130 nakliye uçağı ve 200 kadar komando 7 saatlik yolculuğa çıktıktan sonra İsrail hükümeti toplandı ve daha önce örneği görülmemiş bir baskını onayladı. Uçaklar gecenin ortasında Entebbe'ye vardılar ve bir saat içinde işi bitirdiler.

Açılan yaylım ateşlerde 4 hava korsanı ve 3 yerel korsan ile 3 rehine öldüler. İsrail komandoları en az 40 Uganda askerini gafil avlayıp öldürdü. Ayrıca hava limanındaki en az 10 savaş uçağını imha ettiler. Komando birliğinin başındaki yarbay Netenyahu, o gece İsrail'in tek kaybı ve milli kahramanı oldu. O sırada MIT'de öğrenci olan ortanca kardeşi Benjamin'e siyasetin yolu kanlı bir baskınla açıldı, kan dökerek yoluna devam ediyor.

http://news.bbc.co.uk/2/hi/middle_east/5101412.stm


4 Temmuz 2026 -- 50 yıl sonra

Önümüzdeki 4 Temmuz'da, bu sefer çivisi çıkmış bir Amerika'nın 250. yıl kutlamaları yapılacak. İsrail de zalim ve soykırımcı kimliğini biraz olsun saklamak ve "Kahraman İsrail" temasını hatırlatmak için yine Entebbe'yi öne sürecek, yine filmler çekilecek, yine kitaplar yazılacak. Ama dünya kamuoyunda artık Filistin değil İsrail zulüm tarafında... Aşağıdaki haritalar, bir ülkenin 70 yılda nasıl tükendiğini açıkça gösteriyor.

Filistin'in eriyip tükenişini gösteren harita
https://blog.richmond.edu/livesofmaps/files/2023/12/Picture1.jpg


Kahramanlık mı, Kalleşlik mi?

Resmi tarihte bu olay "benzeri görülmemiş bir kahramanlık" olarak kaydediliyor. Benim aklımda en az dört soru var:

  1. Dev uçakların radara görünmemek için 30 m irtifada uçtuklarını kabul edelim. Ay ışığı da olmayan gece karanlığında, kulenin yardımı olmadan ışıksız bir piste nasıl indiler?

  2. Gecenin yarısında, 20.000 nüfuslu küçük bir şehire dört uçak inecek ve korsanlar bunu nasıl duymayacak?

  3. Kulede atış üstünlüğüne sahip olan Ugandalı askerlerin hepsi ölecek ve yerdeki baskıncılar sadece bir kayıp verecek? Askerlerin hepsi uykuda mıydı?

  4. Uçakların kalkışına engel olmak çok kolaydı. Piste bir araç yerleştirmek ya da küçük bir bomba patlatmak uçakları limana hapsedebilirdi. Neden yapamadılar?

Çok makul bir komplo teorisi: Ugandalılar, gelen uçakları "dost" biliyordu ve "ateş açmayın" emrini almışlardı! Bu emirle bağlandıkları için kanadı kopmuş kuşlar gibi avlandılar. İsrail, İdi Amin'i "Nobel barış ödülü" ya da benzeri bir vaad ile kandırmıştı. Askerlerini öldürüp uçaklarını imha etmek vaade dahil değildi ama karşı taraf için her türlü kalleşlik mubahtı:

The agent stated that Amin was terrified of possible reprisals in case his troops actually fought the Israeli military, allegedly resulting in his ordering that the Uganda Army should not open fire on Israeli aircraft during a possible raid.
https://en.wikipedia.org/wiki/Entebbe_raid


Kaynaklar

BBC 2006Guardian 2016Wikipedia


29 Temmuz 2025

Fâlûce: Haritadan nasıl silindi

M Akif Eyler

20 yıl önce olmuş ve bitmemiş Fellûce Kıyımından bahsetmiyorum. 30 yıl önce olmuş ve bitmemiş Srebrenitsa Soykırımı gibi o da tez zamanda unutuldu. Biz unutsak da ayrıntıları özenle kaydedilmiş, bir gün açılıp okunacak... "Zalimler için yaşasın Cehennem" dedirten binlerce hikayeden ikisi işte...

Aslında bu yazının konusu "Fellûce'yi Hatırlamak" olacaktı. Onu ararken isim benzerliğinden Fâlûce'yi buldum, bana daha çarpıcı göründü. Fâlûce Kudüs'ün 60 km batısında, Fellûce Bağdat'ın 60 km batısında. Birisi 1949'da dümdüz edilmiş, diğeri 2004'de... İkisi de çoktan unutulmuş, tarih olmuş.

Fâlûce Pazarı, 1948 öncesi
http://palestineremembered.com/Gaza/al-Faluja/Picture82559.html

Fâlûce 80 senelik bir hikaye, hiçbirimiz o günleri yaşamadık. Lakin olayları sadece melekler kaydetmiyor, beşeri kaynaklarda da kayıtlı:
1955'de yerleşime açılan Kiryat Gat
Şimdi 65.000 nüfuslu Yahudi şehri
Sağdaki Google Maps'de Fâlûce'yi ve Menşiye'yi bulamazsınız, onları soldaki haritaya bakarak ben işaretledim. Bu iki köy 1949'da yerle bir edilmiş. Aşağıdaki iki haritaya bakın, sadece yollar aynı. Yerleşim yerlerinin hepsinin adı değişmiş, Filistin'in izi kalmamış.


Fâlûce 1945 -- Filistin'de Arap köyleri
https://commons.wikimedia.org/wiki/File:Faluja_1945.jpg
(Üstüne tıklayınca daha net okunabilir)

Aynı bölge -- 2025 Google Maps
Yollar aynı, bütün isimler değişmiş


"Nil'den Fırat'a Büyük İsrail"

Haritalarda değiştiği görülen yüzlerce isimden sadece dört tanesi hakkında şu bilgiyi derledim. Hepsi 7 yıl içinde Filistin kimliğini kaybetmiş ve Yahudi yerleşimi olmuş:
Ashkelon was founded in 1949 approximately 4 km inland from ancient Ascalon at the Palestinian town of al-Majdal. Its inhabitants had been exclusively Muslims and Christians. ... Today, the city's population is almost entirely Israeli Jews.

Kiryat Gat was founded in 1954 ... just west of the ruins of the Palestinian village of Iraq al-Manshiyya ... also onto the land that formerly belonged to the village of al-Faluja.

Sde David was founded in 1955, on land belonging to the depopulated Palestinian village of Burayr.

Sde Moshe was founded in 1956, on land of the depopulated Palestinian village Iraq al-Manshiyya.

Güncel haritada İbranice bir kelime seçin, mesela Beit Guvrin. Bu yerleşim yerini Wikipedia'da arayın, Filistin zamanındaki adının Bayt Jibrin olduğunu, Türkiye'den ve Romanya'dan gelen gençler için 1949'da kurulduğunu göreceksiniz. Sanırım şu haritada görülen noktaların hepsinin böyle bir hikayesi vardır:
Bir yılda 400 köy ve kasaba boşaltılmış,
Filistinliler ya katledilmiş ya da sürülmüş.

Yenilgi böyle bir şey. Kudüs'ü ve Filistin'i 1948'de kaybetmişiz. Yukarıda gösterilen 400 yerleşim yerinde, yedi yıl içinde Filistinlilerin her şeyi silinmiş, izi bile kalmamış. Silah gücüyle Avrupa'dan gelenler orayı kendi memleketleri yapmışlar. O zaman dokunmadıkları Gazze ve Batı Şeria da yakında böyle mi olacak? Ya Şam ve Halep? Ya Hatay, Antep, Urfa? "Nil'den Fırat'a Büyük İsrail" hayali gözlerimizin önünde gerçek mi oluyor?

Kaynak:
Wikipedia ve Google Maps


1948 Tehciri
The Pritzker Family National Photography Collection, CC BY 4.0
https://commons.wikimedia.org/w/?curid=112966383


Amerikalı gençleri yeni kurulan İsrail'e 
davet eden 1952 New York Times yazısı

28 Temmuz 2025

Matbaada Sürpriz Sofra

Bir arkadaş Şevket Ağabey ile ilgili yazdıklarımı okumuş, Iddi Amin salatasını merak etmiş, ben de ona yazdım, sizinle de paylaşayım. Idi Amin Dada Oumee, 1971-1979 arasında devlet başkanlığı yapmış olan Ugandalı asker ve diktatördür.

Selam ve sevgiyle,
Sezgin Özaytekin


Ahmet Selçuk⁩ beyfendinin ricası üzerine: 

MATBAA KOKUSU VE AÇLIĞIN GÖLGESİ (!) 

Sultanahmet'in o eski matbaası, Şevket Ağabey'in sürgün dönüşüyle bir nefes almıştı. Köhne duvarlar arasında, dizgi makinelerinin tıkırtısı ve taze mürekkebin keskin kokusu, bize geleceğin haberini fısıldıyordu. Biz gençler, o bilge ama ruhu genç çınarın gölgesinde, hem yardım ediyor hem de hayatın derslerini alıyorduk. Ama karın gurultuları, bazen en coşkulu haber metinlerinden bile daha gür çıkıyordu. 

Şevket Ağabey'in keskin gözleri, bizim o gizli açlığımızı hemen sezdi. "Yahu, bir şeyler yiyelim!" dediğinde, içimizde tuttuğumuz nefes, birden boşaldı. Köfte miydi, kebap mıydı, pide miydi hayallerimiz? Sanki bir ziyafet sofrası kurulacaktı o derme çatma matbaanın ortasına. 

Ama Şevket Ağabey'in zihni, her zaman daha pratik ve daha derin bir yoldan ilerlerdi.

BEKLENMEDİK MALZEMELER VE USTA ELLERİN DOKUNUŞU

Birini taze francala için fırına yolladı, diğerini bakkala: konserve barbunya, domates, salatalık, biber ve yoğurt. Garip bir listeydi. O sırada ben, çaydanlığın fokurdamasına yardımcı olmakla meşguldüm, sanki çayın buharı, matbaanın eski ruhunu ısıtıyordu. Malzemeler toplandığında, matbaanın ortasındaki o eski sehpa, serilen gazete kağıtlarıyla bir anda pırıl pırıl bir mutfak tezgahına dönüştü. Şevket Ağabey, üç yıldızlı bir Michelin şefi edasıyla direktifler yağdırmaya başladı: "Şu büyük kaseyi yıka getir!", "Sebzeleri iyice yıkayın, salatalıkları soyun!", "Tuzu kim bulacak? Kaşık çatalı sudan geçirin." 

Her emir, bir sonraki adımı getiriyor, her birimiz sessizce ama büyük bir özenle işimizi yapıyorduk. Sanki bir orkestranın parçalarıydık, Şevket Ağabey de maestrosuydu.

İDDİ AMİN’İN SÜRPRİZLİ SOFRASI

Sebzeler, adeta bir ressamın fırçasından çıkmış gibi, büyük kasenin içine titizlikle doğrandı. Üzerine yoğurt ve konserve barbunya plakisi döküldü, sonra ustaca karıştırıldı. O an, etrafımızdaki her şey durmuş gibiydi. Dumanı tüten francalaları elimizde parçalamış, nefesimizi tutmuş bekliyorduk. 

O zaman fotoğraf çekmemiştik, Yapay zeka bunu çizdi

Şevket Ağabey'in o bilge sesi yankılandı: "Bu, 'İddi Amin Salatası'dır." 

O sıralar Afrika'da fırtınalar estiren o tuhaf liderin öngörülemezliği, bu salataya ismini vermişti. Bir metafordu bu, tıpkı hayatın kendisi gibi, basit malzemelerle ortaya çıkan beklenmedik bir mucize. "Haydi Bismillah!" dediğinde, İstanbul surlarına atılan serdengeçtiler gibi, elimizdeki ekmeklerle yemeğe daldık. Her lokma, bir zaferin tadı gibiydi.

Damakta Kalan Bir Lezzet, Gönülde Bir Hasret

O yemek, sadece midemi değil, ruhumu da doyurdu. 

Hayatımın en lezzetli anılarından biri olarak hafızama kazındı. Maddi miydi o lezzet, yoksa manevi mi? Belki ikisi birdendi. Sonraki günlerde, bu salatayı evde de yaptım. Annem, babam, eşim, çocuklarım... Hepsi bayıldı. Bazen içine biraz kırmızı soğan attım, bazen biber. 

İsminin komikliği miydi, sıcak francalanın kokusu mu, yoksa Şevket Ağabey'in o sihirli dokunuşu mu, bilemedim. Ama her yaptığımızda, yüzlerde bir gülümseme beliriyordu.


Şimdi pek yapmıyoruz. Belki de Şevket Ağabey'in yokluğunu hatırlatmasın diyedir. Onun o matbaadaki varlığını, o sakin sabahları, gazete kağıdına serilen o sade ama unutulmaz sofrayı... Bazı lezzetler, sadece belirli bir zamanın ve belirli insanların mirasıdır. Tıpkı hayat gibi, tıpkı geçen zaman gibi...

Dr. N. Sezgin Özaytekin Altınoluk 28072025