23 Ekim 2009

Sonbahar: Biraz Hazan, Biraz Hüzün..

Osman Arı
Makina Mühendisi

Uzun ve sıcak yaz günleri artık geride kaldı. Kısalan günlerle birlikte havalar da serinledi. Mevsim sonbahardır. Hani biraz sıkıcı, biraz melankolik bulunan mevsim...

Sonbaharın bize hazan ve hüznü hatırlattığı doğrudur. Hazan ve hüznün yanında ölümü, tabiatta hiçbir şeyin kalıcı olmadığını da hatırlatır bize sonbahar. Belki de bize olumu ve faniliği hatırlattığı için biraz melankolik, biraz sıkıcı buluruz sonbaharı.

Öyle ya biz modern zamanların insanlarına (yani cenneti dünyada yaşamak isteyenlere) ölümü ve fâniliği hatırlatmanın sırası mı? Ama öyle değil işte...

Baharda önce baştan aşağı çiçeğe bürünen ağaç sonra yemyeşil oldu. Yazın meyveye durdu ve sonbaharda sararan yaprakları bir bir toprağa karışmakta...

Bu döngü her yıl tekrarlanır. Ben de her bahar çiçeklere bürünen ağaçlarla, boğazı kendi rengine boyayan erguvanlarla, rengârenk lalelerle yeniden doğarım, yenilenirim.

Ancak bahar bile bunca coşkusuna rağmen uzun sürmez, solan, dökülen çiçekler bize fâniliği hatırlatmakta gecikmez.

Sonbahar ise tabiatın muhteşem göçüdür. Tıpkı gökyüzünde katar katar başka diyarlara süzülen göçmen kuşlar gibi.

Renkten renge giren akaçlar, yapraklar ve çiçekler müthiş bir seremoni eşliğinde hayata veda ederler. Benim ruhum da her sonbahar renkten renge girer.

Benim en etkilendiğim iki mevsimdir ilkbahar ve sonbahar. İşte bir sonbahar daha bütün ihtişamıyla geldi. Tıpkı o nihavent şarkıdaki gibi:

Yine hazan mevsimi geldi.
Yine yapraklar rüzgârın peşi sıra gidecek
Yine deli gönlüm, yine bu mevsimde...

Modern alışkanlıklarınızı bir yana bırakın, tabiatın bu görsel şölenine ortak olun. Bu hazan ve hüzün mevsiminde siz de hüzünlere gark olun, bize en çok hüzün yakışır. Şehrin kasvetli havasından uzaklaşın. Tabiatı hissedebileceğiniz bir orman içi, bir dağın eteği ya da bir dere vadisi olabilir.


Benim tercihim Yedigöller. Sonbaharın en çılgın en çarpıcı renklerini bir arada görebileceğiniz eşsiz bir yer Yedigöller. En uygun zaman da kasım ayının ilk üç haftasıdır. Yedigöller’e Bolu’dan yaklaşık 50 km’lik yer yer bozuk bir dağ yolundan gidilir. Bu tarihlerde bu dağlara kar mutlaka yağmıştır. Yolda acele etmeyin.

Dağı, ormanı, ağaçları, çiğdemleri, kuşburnunu, sararan, kızaran yaprakları, karlı zirveleri, sisli vadileri, sonbaharın o efsunlu güneşinin ışık oyunlarını seyrederek, meşelere, çamlara, köknarlara, titrek kavaklara, kayınlara selam vere vere Yedigöller’e ulaşın.

Hiç sesinizi çıkarmayın. Akan derenin şırıltısını dinleyin. Salına salına dalını terk ederek yere düşen sararmış bir yaprağın nazenin sesini duymaya çalışın. Hemen düşen yaprağın da sesi mi olurmuş diye itiraz etmeyin. Rengârenk gazellere bata çıka yürüyün. Kurumuş yaprakları kucaklayın, başınızdan aşağı dokun.

Sabahın erken bir vaktinde Büyük Göl’ün üstündeki seyirliğe oturun. Gölün üzerinden buğunun dalga dalga yükselişini seyredin. Sonra günün her saatinde ayrı bir renge bürünen yeşilden sarıya, kahverengiden kızıla, mora çalan bu olağanüstü tabloya dalın.

Hazanın, hüznün ve huzurun renk cümbüşü içerisinde nasıl ete kemiğe büründüğüne şahit olun. Düşen her yaprakla siz de farklı âlemlere göçün. Gündelik telaşeden, dünyanın hayhuyundan azade kendinizle baş başa kalıp derin düşüncelere dalın.

Yalnızlığın o muhteşem sessizliğinde kendinizle derin bir sohbete başlayabilirsiniz. Bu harikulade tuvale dışarıdan bakan değil de orada bir renk bir motif olabilirsiniz. İşte o zaman sonbahar bir kasvet ve melankoli olmaktan çıkar, sizi yenileyen, yeni ufuklara yelken açmanıza vesile olan bir başlangıç olabilir.

Bu sonbahar, yeni ufuklara yelken açmaya var mısınız?


İktibas: Mimar ve Mühendis dergisi Sayı 51 (2009) sayfa 74-77

mmg.org.tr/tr/dosyalar/dergiler/tarim-71