18 Kasım 2024

Erkan Türe

1994'de Bilkent lojmanlarında komşu olduk ve yakından tanıştık. Daha sonra Marmara Üniversitesinde ve TÜSSİDE'de ortak bir vizyona hizmet ettik: güneşi hedefledik ve yıldızlara ulaştık. 2005 ortasında Saraybosna Üniversitesinin kurucu rektörü olarak bizden ayrıldı. Bu özveriyi hiç unutmadım, "Bosna'ya milletçe borçluyuz" derdi. İstanbul'a döndüğü zaman kendisini başka bir kurum bekliyordu, Şehir Üniversitesinde eşi bulunmaz bir fakülte kurdu. Sonra bir kere daha Saraybosna... Ömrünü gayretle ve doğrulukla tamamladı. Hakikaten "iyi bilirdik", hem çok iyi olarak bilirdik.
M Akif Eyler

Kurucusu olduğu Saraybosna Üniversitesinin duyurusu

Erkan Hoca deyince aklıma kalite geliyor. Kendisinin Endüstri Mühendisliğindeki Öğretim Üyeliği kaliteyi bir bilim olarak özümseyip yayması bir yana, gerçek hayattaki tüm uygulamalarda işlevselleştirilmesi onu birçok açıdan farklılaştırıyor, öne çıkarıyordu. Kaliteden tavizsiz tavrı, profesyonel iş anlayışı, hiç durmadan ve her şart altındaki çalışkanlığı örnek olacak nadide özelliklerindendi. Allah (CC) rahmet eylesin, sevdiklerinin başı sağolsun, mekanı cennet olsun.
Murat Doğruel


Erkan Türe ile 1987 yılında Yeşilköy havalimanında tanıştık. O da benim gibi, ailesiyle Umman Sultanlığı’nda başlayacağı yeni işine gidiyordu. Orada bir avuç Türk ailenin birbiriyle kaynaştığı güzel bir ortam oluştuysa, bunda Erkan’ın misafirperver ve hoşgörülü yaklaşımının büyük payı vardı.

Erkan bu dünyada iyilik ve güzelliğin gerçekten var olabileceğini bana göstererek benim hayatımı değiştirdi. Onunla bulunduğum ortamlarda hep onu izlerdim. Karşısındaki insana “Sen kıymetlisin,” hissini verir, mutlu olmasını sağlardı. Bütün doğruları kesin bildiğini zanneden ben zamanla, onun sayesinde hoşgörülü oldum.

Torunu küçük Mısra’nın onun kabrine toprak attığını gördüğümde “onun hayatının özeti işte bu,” diye düşündüm. Orada beni bekle, Erkan! Yokluğunu derinden hissedeceğiz. Nur içinde yatasın!
Bekir Karaoğlu




Sabahat Semerci


Değerli bir dost, çok iyi bir bilim insanı, vatanperver, dürüst, vefakar, fedakar ve burada sayamadığım üstün meziyetlere sahip kıymetli Erkan arkadaşımın vefat haberini aldım. Allah bu dünyadaki tüm güzel işlerini ve hizmetlerini mizanına koysun. Kabri pür nur, makamı Cennet, Ruhu şad olsun. Kendisini çok özleyeceğiz. Allah ailesine ve çocuklara sabırlar ihsan etsin.
Nüket Yetiş

Çok sevdiği İstanbul turlarından birinde -- 2024

Güzel insanlar güzel atlara bindiler ve gittiler. Bize ise arkalarından bakmak düştü. İmrenilecek bir hayat yolculuğunu tamamladı kardeşimiz. Tekrar buluşmayı bizlere nasip etsin. [Kur'an hakkında] “Korunmuş Kitap” demesini hiç unutmuyorum. Şimdi kendisi için “Korunmuş Adam” sıfatı ne de güzel yakışıyor. Korunmuş adam “Koruyanına kavuştu” daha ne olsun. Rahmet ve dua ile bir kez daha anıyorum bu güzel adamı…

Erkan Hocamı bir cümle ile anlat desen anlatamam ama şuna eminim. Şefkat ve merhametin, iyiliğin hep sembolü oldu. Her zaman ve durumda o duruşunu değiştirmedi. Sanki bu dünyaya ait değilmiş bir vakur sahibiydi. Şahsen ben hayatım boyunca kendisini hayırla anacağım.
H Murat Mercan


Rahmetli Erkan hocamızı hep güler yüzü, çocuklara olan sevgisi ve merhameti ile hatırlayacağız. Bilkentte komşu olduğumuz bir gün Nihal de dışarıdan eve gelmişti. Füsun ve ben de evlerine uğramıştık. Erkan hoca yemek yiyelim hep beraber dedi. Evlerinde hazırlık yoktu. Biz kalmak istemedik, ısrar etti rahmetli Yusuf Ziya İrbeç hocamızı ve Murat’ı da davet etti. Misafirler tam, yemek yok ortada. Erkan hoca mutfağa girip hepimize tost yaptı, çay ve tostlu akşam yemeğinin tadını hala unutmadık. Her işte bir kolaylık ve pratik çözüm bulurdu. Allah ruhunu incitmesin, biz ondan razıydık.
İnci Mercan

Malabadi Köprüsünde -- 2009

Erkan hocamdan bana yansıyan, hep gülen bir yüz, sevecen bir bakış, insana temas eden bir alaka oldu. Bir de aklımda şu kaldı; bir akşam sohbetinde 40lı yaşlarında akademideki “hoca-akademisyen” çizgisini belirlerken, yayın yaparak hizmet etmenin önüne, insan yetiştirmeyi koymayı daha faydalı bulduğunu söylemişti, halen düşünürüm bunu…
İmre Ö Eren


Ofislerimize kapanıp akademik makale yazıp bilimsel itibarımızı yükseltmek yerine bilgi, enerji ve zamanımızı bize emanet edilen parlak gençlere adayıp iyi insanlar ve iyi mühendisler yetiştirmeye çalıştık. Başarılı olduk. Ben amel defterimde bunlarla Hesap Gününe gitmeyi tercih ettim, hiç pişman değilim.
Erkan Türe


Mezunlarımızdan bir hediye -- Ekim 2024

Çok kıymetli kardeşimiz Erkan Türe ile 1997’de tanıştım, Marmara Ü Endüstri Mühendisliği Bölüm Başkanımız idi. Onunla çalışmak büyük zevk idi. Öyle başlayan dostluğumuz, o ve diğer harika insanlarla birlikte, bugün gururla hatırladığımız işler yapmak talihine erdiğimiz MÜMF, TÜSSİDE, Şehir Üniversitesi yılları ve emeklilik sonrasında da sürdü. Onun akademik liyakatı, üstün ahlakı, menziline girmiş herkese gösterdiği ilgi ve şefkat, çalışkanlığı gibi üstün özelliklerinden bahsetmek gerekir mi, bilmem, hepimizce malum. Öğrencileri gibi bizler de çoğu sıkıntımızda onun rehberliğine başvurduk, başarımız olduysa çoğu defa sevincimizi onunla paylaştık. Hayatına dokunduğu herkesi menzilinde tutmak gibi az bulunur bir özelliği vardı. Onun yokluğunu derinden hissedeceğiz. Nur içinde yatsın. Allah onu rahmeti ile, merhameti ile muamele etsin. Cennetinde yer versin.
Güldal Büyükdamgacı


Vrelo Bosna'da kış -- 2008

Türe Ailesiyle Bilkent'te komşuluk-arkadaşlık münasebetimiz İstanbul'da 30 yıl süren ahbaplığa dönüştü. Erkan kardeşimizin Bosna'daki başarıları ve yetenekli hamleleri onur verici ve takdire layıktır. Yüce Allah, Ahirette de razı olduğu kullarından etsin, sevdikleriyle buluştursun...
Seher Eğler


1992 yılında Bilkent Üniversitesi ekonomi bölümünde doktora çalışmalarıma başlamıştım. 1999 yılına kadar süren bu dönemin hayatımın en güzel dönemlerinden biri olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Bu süreçin güzelliğinde kendimi içinde bulduğum sosyal çevrenin etkisinin çok büyük olduğunu da rahatlıkla söyleyebilirim. Erkan hocam bu çevrenin en renkli kişilerinden biriydi. Henüz daha iki yıllık evliydim. Erkan hocamın ve Nihal ablamın öyle güzel bir birliktelikleri vardı ki, eşime "biz de böyle olalım" demekten kendimi alamamıştım ve onları bizim için bir rol model olarak görmüştüm. Sonra onlar İstanbul'a taşındılar ama irtibatımız hiçbir zaman kesilmedi. Zaman zaman İstanbul'da zaman zaman da Ankara'da görüşmeye devam ettik. Kızları Reyyan'ın ve bazı aile büyüklerinin Ankara'da yaşıyor olması sık sık Ankara'ya gelmelerini sağlıyordu ve bize de onları görme fırsatını buluyorduk. Halen devam etmekte olan bir seyahatname yazma hayalim çerçevesinde yazdığım denemelerimi okuyup bana yorumlar yapmasına minnettarım. Hocamı anlatmaya elbette ki bir paragraf yetmez ama "mekanın cennet olsun hocam" diyerek bitirmek istiyorum. 
Sıdıka Başçı

Marmara Mühendislik anıları -- 2000

Ürdün'de, Yermuk Üniversitesi, İstatistik Bölümünde Türe Hocamızın Ürdünlü öğrencisiydim. Eğitim dilimiz İngilizceydi. Hocamız, derslerimizde hep güler yüzlüydü, şaka yapardı, şakacıydı ve dindardı. Her derse girdiğinde muhakkak başka bir elbise ile gelirdi. İstatistik formülleri bizde çoktu ve kendisi bize şöyle söylerdi: "Ben bunları ezberlemekte zorlanıyorum". Bunun için bize ezberletmezdi. Sınavlarda kitabımızı açarak formülleri yazardık. Arap hocalar ve öğrenciler, kitap açık sınavı garipsemişlerdi, hiç görmedikleri bir uygulamaydı. Bütün öğrenciler, Türe Hocamı, çok severdik, onun ders saatini sabırsızlıkla beklerdik. Mehmet Nuri Hoca ile birkaç defa evimize davet ettik, annem Şamlıydı, ona Şam yemekleri de yapardı. Babam, kardeşlerim, ailecek onu çok severidik. Ölümüne çok üzüldük. Allah ğani ğani rahmet eylesin, nur içinde yatsın.
Hena GÜLER

Allah, ecrinizi büyütsün ve Rahmetlinin mekanını Cennet eylesin. Güzel insandı güzel hatıralar bıraktı. 1980'nin sonları yıllardaydı, Ürdün'de kendisinde ilahiyat alanında ilk çıkan Prof. Dr. Mehmet Said Hatipoğlu'nun editörlüğündeki İslâmî Araştırmalar Dergisini ilk sayılarından itibaren görünce çok şaşırmış ve çok takdir etmiştim. Yermuk Üniversitesi'nde, Araplar hocalarına "doktor" diyorlardı. Türe de genç doktorlardandı. Üniversite'ye, bir bisiklet almış, onunla gelip gidiyordu. Kampüsün kapısından girerken, bir keresinde güvenlik görevlisi onu durdurmuş, içeriye almamış, o da ben doktorum demiş, görevli, doktorlar bisiklete biner mi, Mersedese binerler demiş, içeri almamada ısrar etmiş, ancak kendisini ispat edince kampüse girebilmiş. Arap öğrenciler de bana bisikletli doktor diye şaşkınlıklarını anlatıyorlardı. Sonunda bir Mersedes aldı. Kendisiyle satranç oynardık tam yenileceği vakit kafasını iki eli arasına alır, oyuna bir süre bakardı, bunun anlamı kurtuluşunuz yok, "mat"sınız demekti. Daha nice niceleri... Bizi terkedişine çok çok üzüldük. Çok iyi müslüman, çok iyi dosttu. Aile ocağımızın kurucusuydu. Sanki aile temelimizin kilit taşı kaydı. Onu, ailecek hep minnet ve hayırla anacağız. Dualarımızdan eksik etmeyeceğiz. Geride bıraktıklarına, Nihal Hanım ve yegenlerimiz gençlere sabır diliyorum. Başları sağolsun...
M Nuri Güler

ODTÜ Hazırlık Okulu -- 1972
Genç Erkan alt sırada en sağda

Erkan hocamı ben hep güler yüzü ve tüm dostları birleştirici kişiliği ile hatırlayacağız. Olaylara pozitif yönden bakması ve her şey için haklı gerekçeleri ortaya koyarak yorumlar yapması arka planında da saf ve temiz bir insan olmasının en güzel örneği idi. Her durumda ortama ayak uydurmakta çok mahirdi. Bazen bizim bahçemizde Ahmet Abi ile mangal yarışına girer, bazen bürokrasideki hantallığı anlatırken aşırı derece ciddileşir, bazen olayların arkasındaki hakikatlerin bizi götüreceği noktalara değinirdi. Korunmuş kitap onun en önemli süzgeci idi. Yapmacık ve sanal çözümlerden hoşlanmazdı. Hepsinden güzel matematiği günlük yaşamda çok rahat bir şekilde kullanırdı. Bu yönleri ile hep hayırla yad edeceğiz. Mekanı cennet olsun.
Ercan Öztemel 


Erkan Hocam,
Haftalık “Cuma Dersleri” arkadaşım,
Her dersi mutlaka bir fıkra ile süsleyen dost,
Hac ve Umre Dostum,
Güzellikleri paylaşımda örnek aldığım insan,
Allah’a idrakle teslim olan Müslüman,
Secdesi gerçek secde olan mümin,
Her nimeti güzelleştiren ve şükrünü idrak ederek yiyen Müslüman,
Eşsiz meyve sularını zevkle ikram eden ev sahibi,
Sorunsuz yol arkadaşım, Gerçek takım arkadaşı,
Hayatı tüm güzellikleri ile şükür içinde yaşadı.
Ömrünün kısa olacağını biliyordu.
O kısa ömrünü bilinçle yaşadı. Örnek oldu.
Rabbim Mekanını Cennet eylesin,
Ben Cennette Erkan Hocama komşu olmak istiyorum.
Bunu bize nasip eyle Allah’ım.
Ali Demir


Linkler


26 Eylül 2024

Temiz Nazar Üzerine...

Ertuğrul Taçgın

Manevi değeri çok yüksek bir mekanda ve zamanda, kalan ömrümde yer almasını istemediğim ve hayatıma sokmayacağıma dair o makamın sahibine söz vermiş olduğum husus nazar hakkındadır. Kastettiğim nazar, niyetin kardeşi olan, bakış açısı anlamında yorumlanabilen nazardır.  Yoksa haset anlamındaki dar bir nazar değildir; aslında haset de nazarın çok özel bir şeklidir ama benim kast ettiğim genel anlamdaki her türlü nazarlardır.

Zaman zaman birbirleri ile karıştırılabilen niyet ve nazar birbirleri ile ilişkili kavramlardır ama  aynı şey değildirler. Niyet, nazara bağlıdır; çünkü, herhangi konuda niyetin oluşabilmesi için önce o bakış açısına sahip bir nazar gerekir; ancak tersi doğru değildir. Doğrudan nazar değişikliğini kast eden bir niyet olmadığı sürece, herhangi bir konudaki niyet, nazarı etkilemez; yani, nazar niyetten bağımsızdır denilebilir.

Kastetmeye çalıştığım nazar kavramını biraz daha açmaya çalışırsam; mesela, nazar vardır, mümin nazarıdır, çevresindeki eşyaya baktığında Yaratıcının ilmini, sanatını, gücünü görür ve takdir eder, huzur bulur; nazar vardır inançsız bir nazardır, her şeyin rasgele meydana geldiğini kabul ederek çevresine baktığından sürekli yok oluş ve ölümleri görür, kendisinin de öleceğini bildiğinden dehşet alır. Anneyi diğer kadınlardan ayıran özellik evladına duyduğu şefkat ve merhamet nazarıdır; bu yüzden anneler çok değerlidir. Nazar vardır, insanı veli yapar, evliya yapar; nazar vardır insanı velayet makamından indirir. Meşhur bir menkıbede, birisi dağda yaşayan, diğeri şehirde yaşayan iki evliya kardeş varmış. Dağda pek insan görmeyen evliya kardeş hediye olarak keçisinden sağdığı sütü mendiline koyup şehirdeki kardeşine ziyarete gittiği zaman, şehirde dolaşan kadınları görünce hayatını şehirde sürdüren kardeşini ayıplamış, böyle yerde evliyalık mı olurmuş diye aklından geçirdiğinde ise kerameti bozulmuş ve mendildeki sütü akmaya başlamış; çünkü önceden temiz kalmış olan nazarı bozulmuş. Halbuki şehirde yaşayan kardeş de her gün aynı şeyleri görüyordu, ancak muhtemelen hiç o gözle bakmadığından dolayı fark etmediği için, yani nazarını bozmadığı için, bulunduğu ortam evliyalığına zarar vermiyordu.

Buna benzeyen kendi gözlediğim bir olayı paylaşmak isterim. Yıllar önce üniversitenin ilk yılında öğrenci iken, güneşli bir günde, benim için değerli bir arkadaşım ile birlikte Maçka'da üniversitenin önünde yürüyorduk. Karşımızdan gelen fazlaca dekolte bir hanım yanımızdan geçtiğinde, böyle giyinerek insanları rahatsız etmeye hakları yok dediğimi hatırlıyorum. Yanımdaki arkadaşım kimden bahsettiğimi sordu, ben de şimdi yanımızdan geçen hanımdan dedim. Arkadaşım, ben fark etmedim dediğinde utanmıştım; böyle temiz nazarların da olabildiğini ilk defa orada fark etmiştim.

Nazar neden bu kadar önemlidir; çünkü her türlü kötülük önce zihinde şekillenir, zihin de nazardan beslenir. Mesela, nazar vardır hekim nazarıdır, en mahrem yerlere bakabilir; nazar vardır sapık nazarıdır, ele, ayağa, yüze bile bakması caiz değildir. Kişi nazarını temiz tuttuğu sürece kötü bir şey yapması mümkün değildir; diğer bir deyişle, her türlü kötülüğün temel kaynağı bozuk nazardan beslenen zihinde oluşmuş olan kötü niyetlerdir. Yani bozuk nazar bu kötülük zincirinin en başındaki halkadır, sonra üzerine kötü niyet halkasının eklenmesiyle kötülük için potansiyel oluşur, son halka olarak eyleme de geçildiğinde ise kötülük vücut bulmuş olur. Eğer en baştaki nazar bozulmamış olsaydı, hiç bir kötülük meydana gelmeyecekti denilebilir. Temiz bir dünyanın olmazsa olmaz kaynağı en başta temiz nazar olsa gerektir.

Dolayısıyla, kişi dostuna samimi dost nazarıyla baktığında, akrabasına akrabalık saygısı nazarıyla baktığında, diğer müslümanlara müslüman kardeşi nazarıyla baktığında, büyüklerine ve hocalarına samimi saygı ve hürmet nazarıyla, küçüklerine şefkat ve merhamet nazarıyla baktığında, kısacası her kişiye ve her duruma doğru bir nazarla baktığında zaten hiç bir kötülük  yol bulamayacağından dolayı, özellikle şu veya bu kötü davranıştan vazgeçmeye çalışmak gibi zor bir çabaya girmeye gerek de kalmayacaktır. Tersinden düşünüldüğünde ise, eğer en başta nazar temiz korunamayıp bozulursa, kişi vazgeçmek istediği kötü davranışı yapmamak için çok fazla çaba harcamak zorunda kalacak, çoğu zaman da başaramayacaktır; çünkü bozuk nazarı onu içten içe kemirecek, sonunda kötü niyetini canlandırıp, kötülük için harekete geçirebilecektir. 

Sonuç olarak, herhangi bir yanlış davranıştan veya kötü alışkanlıktan kurtulmanın, bu kötülükleri yapmamanın en kolay yolu, en başta nazarı temiz tutmakla, yani kötülük sürecini hiç başlatmamakla mümkün olabilir demek mümkündür. Eğer nazarın temiz tutulması tam olarak başarılabilirse, sadece engellenmek istenen bir kötülüğün değil, belki ilgili diğer kötülüklerin de önüne geçilmiş olabilecektir. Bu yüzden kişinin kendi kusur ve hatalarından en kolay şekilde kurtulmanın yolu olarak, zincirin en başındaki halkası olan nazarı temiz tutmak ve olumsuz her türlü nazarın engellenmesi için çok çaba harcamak olsa gerektir; böylece her birisi ayrı bir zorluk olan bir çok kusur ve hatalar ile tek tek uğraşmak yerine, en başta hiç bir olumsuz nazara izin vermemek suretiyle, hepsi ile birden topyekün baş edilebilmesi muhtemelen mümkün olabilecektir.

Herkese, her konuda saf ve temiz nazarlar temennisiyle, selam muhabbetler diliyorum.

E.T.
------





30 Ağustos 2024

Mekke'den Medine'ye Trenle

Ali Demir, İTÜ

Mekke-Medine treni

Bizim gençlik yıllarımızın gözde yayınevlerinden Şelale Yayınları’nın sahibi Hasan abi, komşu sitede oturuyor ve vakit namazlarını aynı camide kılıyoruz. Umre’ye gideceğimi söyleyince bana 2017 baskısı iki adet “Umre Rehberi” kitabı hediye etti. Doğrusu o ana kadar da umre hakkında sadece daha önceki ziyaretlerimizden kalan bilgiler vardı aklımda. Hemen okumaya başladım ve Umrenin farzlarının ihrama girmek ve Kabe’yi tavaf etmek, vaciplerinin de Safa ve Merve arasında say etmek ve traş olmak ve saçlarından bir miktar kesmek olduğunu yeniden hatırladım. 

Sadece dikişsiz iki parça kumaştan oluşan “İhram”, umrenin ve haccın “alameti farikası” yani olmazsa olmazı yani farzı. Bunun için eşim yumuşak bambu elyafından yapılmış bir ihramı benim için satın almış ve Sabiha Gökçe Havaalanında bu işlem için oluşturulmuş kabinlerden birinde ihrama girmiştim. Çünkü “Umre Rehberi” kitabında Kabe’ye Umre niyetiyle giderken ihram giyilmesi gereken yerler olarak belirlenmiş olan Mikat mahalleri tanımlanmış ve “Uçakla Mekke’ye gidenlerin indiği Cidde havaalanı Mikat mahalli içinde olduğu için, uçağa binmeden evvel ihrama girilmesi gerekir” uyarısını okumuştum.

Mikat Mahalleri, Umre Rehberi, Şelale Yayınları, 2017

Her ne kadar “Medine Ziyareti” ve “Rasullulah’ı Selamlama” Umrenin şartlarından değilse de Mekke’den sonra Medine’ye de gidilmeli ve Mescidi Nebevide kılınan namaz sonrası Rasullullah ziyaret edilmelidir. Bu da bir gelenektir.

Biz de bu amaçla Medine’ye gitme planları yaptığımızda Medine’ye nasıl gidebileceğimizi araştırdık. Bunun için elimizdeki seçenekler, şoförlü özel araç kiralama, bir minibüs veya otobüs ile toplu seyahat veya son yıllarda hizmete konulmuş olan hızlı tren ile seyahat. Bu seçeneklerden en cazip olanı şoförlü özel araç kiralama ancak Medine’ye gidiş 4 saat kadar sürecek ve Medine’ye gidince de en azından bir gece de kalmak gerekir. Bizi götüren şoförün de konaklamasını düşününce bunun en pahalı seçenek olduğunu görüyorum. Bize otel rezervasyonunda yardımcı olan Abdülaziz beyden Medine’ye gitme konusunda da yardım istediğimde “Hocam neden Hızlı trenle gitmiyorsunuz? Hem çok rahat, çok daha hızlı ve  hem de çok hesaplı olacaktır.” diye cevap verdi ve bana HHR (Harameyn High Speed Railway) işletmesinin uygulamasını gönderdi. Hemen uygulamayı cep telefonuma indirdim ve açtım. 

Çok kolay bir biçimde rezervasyon yapılabileceğini gördüm ama ödemeyi nasıl yapacaktım? Cebimdeki kredi kartı ile ödemeyi bir deneyeyim dedim. Aa o da çalıştı ve iki kişi Mekke-Medine gidiş dönüş için 345 Riyal ödeyerek rezervasyonu başarmıştım. Oysa ki “şoförlü özel araç kiralama” en azından 1500 Riyal, otobüs için en azında 600 Riyal’den söz ediliyordu. İnanılır gibi değildi. Peki Mekke’de otelden İstasyona, Medine’de İstasyondan otelimize nasıl ulaşacaktık? Bizi Cidde havaalanına karşılayan Erdal bey, bu kez bizi Pazartesi sabah, saat 10.00’daki HHR için saat 09.00’da otelimizden aldı ve tren Mekke şehrinin hemen dışındaki tren istasyonuna götürdü. Burası son derece modern bir tesis. Temiz ve düzenli otoparkına park edip yürüyen merdivenlerinden otomatik kapılarına eriştik. Cep telefonuma indirdiğim biletimizdeki karekodu okuttuğumda otomatik kapı açıldı ve artık trenimize binebileceğimiz 4 nolu platforma erişebilecek durumdayız. Ne de kolay olmuştu tüm bunlar. 10 nolu vagonun 278 ve 279 nolu koltukları bizim için ayrılmıştı. Kolayca onları da bulup temiz vagondaki temiz koltuklarımıza yerleştik. Diğer yolcular da son derece temiz ve kibar insanlar olarak yerlerine yerleştiler. Trende bir de çay/kahve servisi yapılan 5 nolu vagon var. 

Yüksek hızlı tren tam saatinde, saat 10.00’da, hareket etti ve önce Cidde’ye uğrayacağını sonra da Medine’ye gideceğini anons etti hem Arapça hem de İngilizce yapılan anonslar da son derece kısa, bilgilendirici ve medeniydi. Ekmek, domates ve peynir ile yapılmış dürümden oluşan sabah kahvaltımızı artık trende yapabilirdik. Hiçbir sarsıntı olmadan, sessiz bir ortamda seyahat eden yüksek hızlı trenin zaman zaman 300 km/saate kadar eriştiğini ekranda gördüğümde dışarıdaki zaman zaman çöl zaman zaman da yeşil hurma bahçelerini görebiliyordum. Özellikle Medine’ye yaklaştığımızda gümrah, bakana serinlik veren hurma bahçelerini görünce “kim bilir nu bahçelerin içi ne kadar serindir şimdi” diye düşündüm. Medine’ye erişinceye kadar bir ara kısa bir uyku hali bile yaşadım. 

2 Saat 15 dakika olarak tarifelenmiş olan Mekke-Medine hızlı tren seyahati 2 saat 20 dakika sürdü ve herhangi bir yorgunluk hissi algılamadan tam 12.20’de biz Medine tren istasyonuna girmiş olduk. Mescidi Nebevi’de öğle namazı için cemaate yetişebilir miyiz? diye bir hayalimiz vardı ama hayal olarak kaldı tabii. 

Medine’de de yeni yapılmış modern istasyon binasından çıkmak hiç de uzun sürmedi ve hemen bizi bekleyen taksilerle pazarlığa giriştik ancak hemen yanda duran toplu taşıma bizim belediye otobüsleri benzeri bir otobüsün kapısında içeri girdik ve kişi başı 11.50 Riyal’e Mescide götürdüğünü öğrendik. Para çıkardığımızda sadece kredi kartı ile ödeme yapılabileceğini gördük ve ödemeyi yapıp yerimize oturduk. 15 dakika süren kısa bir yolculuktan sonra Mescidi Nebevi’nin aurasının hissedildiği mekanda indik ve hemen mescide doğru yürümeye başladık. Burası Peygamberimizin şehri Medine. Peygamberime sıkı sık Salavat getirmek gerekir: Allahümme salli ala seyyidina Muhammed.

Gerek Mekke’de gerek Medine’de Kabe veya Mescidi Nebevi’ye gitmek istediğinizde kendinizi. İnsan hareket yönüne bırakın kısa bir süre sonra o güzel mekanlara erişebiliyorsunuz. Mekke’ye dönüşte giyineceğim ihramı da yanımda getirdiğim için hacimli bir sırt çantam ile mümkünse önce on-line olarak rezervasyonunu yaptırdığımız “Al Andalus Palace 1” isimli otelimize gitmek istedik. Ancak ilk gördüğümüz “Grand Andulus” otelinin resepsiyonundaki görevli, otelimizin Mescidi Nebevinin diğer tarafında olduğunu işaret ediyordu. Peki bu durumda önce mescitte öğle namazımınız kılar sonra da otelimize gideriz dedik. Mescide eriştiğimizde, Allahümme salli ala seyyidina Muhammed, Mescidin Kuzey tarafında olduğumuzu gördük. Mescidi Nebevinin etrafındaki devasa gölgelik şemsiyleler açık vaziyette mekana bir serinlik kazandırmış. Aktif soğutma da yapılıyor bu açık mekanlarda. 

Yorulmadık ama uzun bir yoldan gelmiştik, abdest tazelemeye ihtiyacım vardı. Bu seyahatte ilk kez bir umumi tuvalete indim. Oldukça temizdi. Abdestimi tazeledikten sonra sırtımdaki içinde ihramlarımın olduğu irice sırt çantası ile Mescidi Nebevi’nin kapısına yaklaşıp ayakkabımı çıkardım ve içeri girme gayretti gösterdiğimde yine o meşhur “La!” uyarısı ile karşılaştım. “Çanta ile giremezsiniz!” Ne yapayım? Boynumu büktüm, ayakkabımı aldım ve geride bir halının üzerinde öğle namazını kılıp eşimin buluşma noktamıza gelmesini bekledim. Betül hanım geldiğinde “nasip değilmiş mescide girmek dedim.” O da üzüldü. Peki ne yapalım hadi gidip otelimizi bulalım deyim tarif edilen yöne doğru yöneldik. Ama için içimi yiyor ve buraya kadar gelmişken Peygamberime selam vermeden mi otele gidecektim? Allahümme salli ala seyyidina Muhammed. Bu olamazdı. Sanki içinden geçenleri okumuş gibi, eşim, sırt çantamı alıp beni şurada bekleyebileceğini söyledi. Allah razı olsun, memnuniyetle kabul ettim. Haydi bakalım. Şimdi peygamberimi selamlayabilecek miyim? Allahümme salli ala seyyidina Muhammed.

Mescid’in Cennet-ül Baki tarafındaki kapısından girdim. Orta bahçeye kadar ilerledim. Orta bahçeden de öne doğru gittiğimde “Babüsselam” yazısını okudum. İşte orada “Selamlama Kapısı” oradaydı. Buraya doğru yöneldim. Ama Babüsselamdan girmem için önce mesicidden çıkmalıydım. Çıktım. Ayakkabım elimde ve yalın ayak vaziyetteyim. O da ne? Bu ne sıcak. Ateş. Sanki ayağımda “cas” sesi geldi. Anında yıllar önce burada yaşadığım aynı an aklıma geldi. “Siyah taşlar sıcak olur, beyaz taşlar serindir.” Hatırladım ama bastığım beyaz taştı, hemen parmak uçlarıma yükseldim, elimdeki ayakkabıları yere attım ve ayakkabılarımı giydim. O neydi öyle? Aman Allahım. 

Babüsselama yöneldim, Allahümme salli ala seyyidina Muhammed., ve evet yine bir insan seli ile birlikte her iki yanı Ecdad tarafından nefis İznik çinileri ile bezenmiş koridora girdim, devam ettiğimde sol yanımda “Ravzayı Mutahhara” vardı ama erişmek ve iki rekat namaz kılmak ne mümkün. İçim geçti. Az daha ilerlediğimde evet orada peygamber efendimizin makamı vardı. “Esselamu aleyke ya Rasülüllah, Esselamu aleyke ya Habibullah, Esselamu aleyke ya Seyyidina ve Nebiyyina. Velhamdulillahi Rabbil Alemin” nidalarıyla peygamberimi gözü yaşlı ve heyecanla selamladım. Elhamdülillah. Başarmıştım.

Selam yeri: bir Nebî, bir Siddîk, bir Şehîd
Allahümme salli ala seyyidina Muhammed

Eşimle buluşup birkaç dükkana girip çıktıktan sonra otelimize eriştik. Oldukça yakınmış. Uzun bir check-in sürecinden sonra 8. Kattaki 834 nolu odamıza dinlenmek amaçlı olarak çıktık. Oda içecek su yoktu ve susamıştık da. İçecek su satın almak amacıyla aşağı inip otelden çıktığımda, her namaz vaktinde görülen akın akın mescide yönelmiş insanlar gördüm ve ikindi ezanı da okunmaya başladı. Kendimi akıntıya bıraktım mescide yöneldim. Kıble tarafından mescidin avlusuna girdiğimde ilk gördüğüm abdest alma mekanında açık havada abdestimi aldım ve ayaklarımın yandığı kapıdan mescide girdim. Cemaatle ikindi namazını eda ettikten sonra beş şişe suya 5 riyal ödeyerek odaya çıtım.  

Biraz dinlendikten sonra akşam ve yatsı namazlarını mescitte eda etmek amacıyla yeniden mescide gittik.  Namaz sonrası 305 nolu kapıda buluşmak üzere sözleştik. Ve ayrıldık. Mescide girdiğimde uzun uzun iftar sofralarını kurulduğunu gördüm. Ben oruçlu değilim. Dolayısıyla kendime sofra olmayan bir boşluk bulmalıyım. Elhamdülillah, tam mihrap hizasında orta bahçenin solunda bir boşluk buldum. Akşam ezan da okunmaya başlamıştı zaten. Ezandan sonra oruç açma amaçlı bir süreden sonra akşam namazı, cenaze namazı ve ibadet ve dua ile geçen bir zamandan sonra da yatsı ezanı okundu. Yatsı ezanı, yatsı namazı, cenaze namazından sonra üç vakit mescidi nebevide cemaatle namaz kılmış oldum. Yarın sabah ve öğle namazlarını da cemaatle mescitte kıldığımda tam bir gün vakit namazlarını Mescidi Nebevi’de kılmış olacağım elhamdülillah.

Mekke’deki otelimizle kıyaslandığında Medine’deki otelimizin standardı biraz daha düşüktü. Sadece bir gece katlanabilirdik. Zaten de çok yorgunduk ve sabah namazını da Mescitte kılmalıydık. Hemen uykuya geçtik. Birkaç gürültülü uyanmadan sonra sabah ezanı ile birlikte yeniden Mescide yöneldiğimizde her vakitteki insan akınına yeniden kapıldık ve Mesicde girdim. İnanması güç ama neredeyse akşam namaz kıldığım mekana kadar ilerledim ve tam mihrabın arkasında yani imamın arkasında sabah namazını ve takip eden cenaze namazını kıldım. Hedefim yeniden peygamberimi selamlamak. Artık yolu da biliyorum. Mescitten çıktım akın akın akan insan seli ile birlikte labirent biçiminde organize edilmiş yönlendirmelerle yeniden Babüsselam ve çinili koridor ve işte yeniden Rasullulahın huzurundayım.  “Esselamu aleyke ya Rasülüllah, Esselamu aleyke ya Habibullah, Esselamu aleyke ya Seyyidina ve Nebiyyina. Velhamdulillahi Rabbil Alemin” sessiz nidalarıyla peygamberimi gözü yaşlı ve heyecanla selamladım. Elhamdülillah. İkinci kez de başarmıştım. 

Yeşil kubbenin altı ve dışarıdan görünüşü
Allahümme salli ala seyyidina Muhammed

İslam’ın medeniyet şehridir Medine. Rasulullah burayı Yesrib’den Medine’ye dönüştürerek İslam medeniyetini kurmuştur. Huzur, sakinlik, dinginlik, derinlik, kibarlık kurulduğu günden beridir buranın ruhunda vardır ve ben de öyle gördüm. Peygamberimizin eşlerinin ve ashabının mezarlarının bulunduğu bu şehir “Haremi Şerif”tir yani barış bölgesidir, tıpkı Kabe ve çevresi gibi. Burada itişme-kakışma, sürtüşme, cidal, kavga yoktur. Olmaz da. Hem Mescidi Nebevi’de hem sokaklarında hem de dükkanlarında müslümanlar yumuşak huylu, gülümser, sevecen yapılıdırlar ben de öyle gördüm.

Huzur şehrinde ayrılma vakti gelmişti, Mekke’ye dönüş trenimiz saat 15.30’da hareket edecek. Bu yüzden öğle namazını da Mescidi Nebevi’de kıldıktan sonra sırt çantamızı alıp Medine tren İstasyonu’na gitme vaktidir. Bu kez Mescidi Nebeviden tren istasyonuna taksi ile gittik. Otobüsü beklemedik nedense. Tüm umre seyahatimizde bu kullandığımız üçüncü taksi oluyordu. Suudi Arabistan’da trafiğin de bir hayli sakinlemiş olduğunu hissetim ama bu zamanın bir sonucu olabilir. Hac zamanları aşırı yoğun insan varlığı trafiği de çileden çıkarabilir. On dakika kadar bir kısa yolculuktan sonra Medine Hızlı Tren İstasyonunun otomatik kapılarından içeri girdiğimizde temiz, sakin, geniş bir mekan ile karşılandık. Burada ihrama gireceğim ki Mekke’ye vardığımızda umre ziyaretimizi yapabilelim. Sırt çantamda ihramı bu niyetle taşıdım zaten. 

Tren istasyonunun geniş, temiz giriş salonundaki mescide yöneldiğimde buranın ihram giymek için uygun olmayacağını düşündün ve lavaboların olduğu yere yöneldim. Evet burada ihrama girme kabinleri var ama sıra bekleyen insanlar da var. Beklemeye başladığımın saniyeleri içinde görevli beni kibar bir ifadeyle geniş ve ter temiz bir kabine aldı. Burada bildiğim usulle ihrama girdim ve iki rekat ihram namazı kılmak üzere karşıdaki mescide geçtim. Böyle bir istasyon için küçük bir mescid ama temiz ve düzenli. Elhamdülillah artık Müslümanlar da temiz ve düzenli mekanlar oluşturmaya başladılar. 

Mekke'ye dönüş yolunda

İhramlı vaziyette bekleme salonun eşimin de namaz kılıp çıkmasını beklerken, bir ailenin çocuklarının kullandığı scooter+valiz kombinasyonu dikkatimi çekti. İyi bir inovasyon olmuş dedim.

Vakit yaklaştığında yine cep telefonumda kayıtlı biletlerin karekodlarını otomatik makinalara okutarak platforma giden salona geçtik, yürüyen merdivenlerden çıkarak platforma eriştik. Bu kez 6. Vagondaydı koltuklarımız. Yine vaktinde hareket etti tren ve oldukça sakin ve düzenli bir biçimde bu kez Cidde’ye dahi uğramadan Mekke hızlı tren istasyonuna 2 saat 20 dakikada vardık elhamdülillah.

Medine hızlı tren istasyonunda otelimize taksi ile döndük. Sırt çantamızı otele bırakıp doğru umre (tavaf+say) ibadetine. Muhteşem bir deneyim daha. Bu son umremiz olacaktı. Bundan sonraki günler artık vedalaşma ve İstanbul’a dönme günleri oldu. Veda günlerinin sürprizi Kabe’de yoğun yağmur yağışı oldu. İbadet heyecanı yağmura hep galip geldi ve hiç ama hiç kimse yaşamakta olduğu ibadet heyecanından asla vaz geçmiyordu. Çocuk dünyanın neresinde olursa olsun çocuktur. Yağmurda çocukların neşeyle oluşturduğu oyun görmeye değerdi. Tatlı bir anı olarak kaldı. 

Kabe'de Yağmur

Ali Demir
İstanbul, 30 Ağustos 2024


18 Ağustos 2024

Bir Rüya Hikayesi: Umre 2024

Ali Demir, 13-23 Ağustos 2024

NOT 1: Her ne kadar şimdiye kadar bir kaç kez gezi notu kaleme almış olsam da, bu yazı bir gezi notu olarak başlamadı. Bu yazı, Mekke’de tavaf sonrası  dinlenmek amacıyla uyuduğum uykuda gördüğüm, açık,  net, güzel bir rüyayı kalıcı yapmak amacıyla yazıldı. Yazı bu rüya ile bitecek inşallah. Ümrenin geri kalan kısımlarını da yazma niyetindeyim.

NOT 2: Öğrencilerime ve arkadaşlarıma hep söylediğim gibi insan hafızası ancak yazarak kalıcı hale geliyor. Asla unutmam dediğimiz nice hatıraların bir kaç dakika sonra tamamen silindiğini, oysa yazılan incecik detayların kağıt üstünde kaldığı gbi hafızada da kalıcı olduğunu hep deneyimlerim. Bu notlar da böyle oldu. Telefonun not padinde tet tek harflere tek parmakla ekrana dokunarak yazdığımda her anın kalıcı hale geldiğine şahit oluyorum.

NOT 3: Uzun süredir ilk kez laptop bilgisayarımı almadan seyahate çıktım. Her bir kelimesini tek tek harflere tek parmakla basarak yazdığım bu yazı, laptop bilgisayarı yanımdan ayırmamamı uyardı.


Sabiha Gökçen Havaalanı’ndan 22.10 tarifeli TK910 uçağına binmeden evvel akşam ve yatsı namazlarını mescitte cemaatle seferi olarak kıldım. Nedenini bilmiyorum ama, Vitir namazını uçakta kılmayı planladım.

Mescidin yanında 6 kabinli ihram giyme mekanını görünce, burada ihram girme kararı aldım. İhramım sırt çantamdaydı. Sıraya girdim ve boşalan kabine girip, dün Diyanet İşleri Başkanlığı’nın YouTube hesabından izlediğim videodan hatırladığım ile ihramı giydim. İhram iki parça dikişsiz örtü. Garip hissediyorum ama kural bu. Dışarı çıktım, eşimle birlikte 203 nolu kapıya gitmek için bir üst kata çıktık ama orada fark ettik ki kapı değişmiş. Yeni kapı 304A nolu kapı yani mescidin önünden gidilerek erişilen kapı.

Kapı önünde kısa bir beklemeden sonra uçağa geçmek üzere otobüse aldılar.

14D ve E nolu koltuklarımıza yerleştik. Beklerken görevlilerin uçak çok dolu olacak demelerine rağmen yanımız 14F boş kaldı. Rahat bir biçimde genişleyip, rahat bir uçuşla 02.20 de Cidde’ye inmesi planlanan uçağımız 01.45de Cidde’ye indi.

Uçaktan indikten sonra makul bir yürüyüşten sonra, pasaport kontrol, gümrük, vize kontrolden sonra terminalden çıktık.

Kapı çıkışında çok sayıda taksi bizi Mekke'ye götürmek için ısrarcı oldu ama bizi Erdal Can karşılayıp Mekke'ye otelimize götürecek. Terminal çıkışında dev bir akvaryum rahat bir atmosfer oluşturmuş. 

Erdal Bey ile buluştuk. Bizi 5500 cc GMC arabasına götürdü. Terminal binasından çıkınca Arabistan sıcağı ile tanıştık. Tam bir sauna atmosferi. Bereket araba uzakta değilmiş. 

Esasen Boşnak olan Eski mili futbolcu Erdal, 16 yıldır buradaymış. İlginç bir hayat hikayesi var. Tek oğlunu da 16 yıldır görmemiş. Oğlu şimdi Küba'ya  elektrik üretip satan bir gemide tercüman olarak çalışıyormuş. İlginç hayatlar var bu Dünya'da. 

Bizi otelimize bıraktığında saat 03.30 idi ve Kabe'de  gece ezanı okunuyordu.

Odamıza eşyalarımız bıraktık. Kabe 5 dakika yürüme mesafesinde.

Umreci girişinden girince Kabe'yi tüm heybeti, güzelliği, sadeliği, ihtişamlı ile görünce dualar, dualar, dualar... Göz yaşları, yakarışlar,... şimdi  ve bundan sonra Kabe'de yaptığım tüm duaların arasında Gazze'de, Filistin'de ve dünyanın dört bir yanında zulüm gören Müslüman kardeşlerimin kurtuluşu için dua ve tescilli bir katili meclisinde defalarca alkışlayarak yaşanan insanlık suçuna açık destek verdiğini ilan eden amerika ve tüm zalimlerin de kahrolması için dua ediyorum. 

Evet Kabe'deyiz, Elhamdülillah

Sabah ezanı okundu. Kabe'de sabah ezanı ve sabah namazı doyumsuz bir lezzettir. İlk tavaf için namaz sonrasını beklemek zorundayız. Sabah Namazını  kıldık. Belki de zirve huşu ile sabah namazını Betül hanımla yan yana kıldık. Bu da nadir bir olay, genelde namazda erkek ve bayanlar ayrılıyor. Namaza çok az kala Kabe’ye girmeniz buna sebep oldu. Namaz bitince,  tıfılı da içeren cenaze namazı kılınacağını anons ettiler. Öyle ya burada her farz namaz sonrası cenaze namazı kılınacak. Ayağa kalktım ve karşımda kabe cenaze namazını bekliyorum. Dualar, dualar, dualar. Rabbimin vaadi var, dualar geri  çevrilmeyecek inşallah.

Ayakta kıldığımız cenaze namazı sonrası tavafa kendimizi attık. Birlikte yan yana ilk şavt kolay oldu. Betül hanım, İstanbul'dan 2 adet de tavaf sayacı almıştı. Her ikimiz de kullanıp, bir boncuğu diğerlerinde ayırdık. Bitince şavt. Elhamdülillah. Hadi bakalım ikinci şavta da başladık.  İbrahim Makamı her zaman çok yoğun oluyor. Keşke Müslüman kardeşine eziyet vermese. Ama orayı da geçtik. Hicr etrafı her zaman sakin. Hızlıca ilerledik. Aaa Betül hanım Kabe’ye yaklaşıyor. Heyecan. Evet takip ettim ve evet Kabe örtüsüne dokundu, elhamdülillah. Büyük mutluluk hissettim ağladım da tabii. Ama uzun kalmayalım, Müslümana eziyet vermeyelim. Şavta devam. Rüknü Yemeni ve evet işte Hacerül Esved. Büyük izdiham var. Aman girmeyelim izdihama. İkinci şavt da tamamlandı elhamdülillah.

Diğer şavtlar da benzer kolaylıkla tamamlandı. Her ne kadar bizim sayaçlar işe yaramadıysa da tavafı tamamlayıp zemzem içme heyecanı ile ayrıldık kalabalıktan.

İlk zemzem, elhamdülillah. Serin, doyurucu, huzur veren Rahmani su.

İstanbul'da umreye gideceğimi söylediğimde, Levent, hemen cüzdanını çıkardı ve bir adet 200 ve bir adet de 100 TL banknot verip "bunları kabeye hizmet edenlere ayrı ayrı ver." demişti. Ben ilk defa duydum ama demek ki Anadolu'da böyle güzel bir alışkanlık var. Aldım paraları ve Umre için hazırladığım paraların yanına koydum.

Son görüşmemizde Bacanağım Duran abi de son hacc ziyaretinden kalan 35 riyali verdi. O da Kabe'ye hizmet edenlere bunları ver demişti. İşte tam zamanıydı şimdi. Duran abinin 35 riyali çıkardım zemzem başındaki görevliye verdim. Diğer 200 TL’yi de bir başka görevliye, 100 TL’yi de bir başka görevliye verdim. Görev tamamlandı elhamdülillah.

Aslında bizim de son hacc veya umreden kalan riyallerimiz vardı evde bir yerlerde. Ama, neredeyse 20 yıl geçtiği için mağarada kelb ile birlikte uyuyanları, Ashab-ı Kehf, esprisini yapmış ve o riyalleri almadan geldik.

Şimdi tavaf namazı kılıp duaya devam edeceğiz. İki rekat tavaf namazı. Dua, dua, dua. 

Kalkıp say yapmalıyız. Umre ibadetinin şartı bu. Ama nereden başlayacağız? Aklım karıştı Merve işaretlerine yöneldim. Neden bilmiyorum. Safa Tepesi yazmıyor hiç bir yerde. "to Masa" yazılarını okuyorum ama Say'ın başlangıcına işaret ettiğini anlayamadım. 

Kabe'de yoğun bir inşaat devam ediyor. Her taraf paravanlarla kapatılmış. Say başlangıcını bulma gayretimiz bizi üst kata götürdü. Ama burada say heyecanı yok ki. Olmadı burası. Bir kaç kişiye sorduktan sonra nihayet safa tepesini bulduk. İşte dağ burada. Bismillah allahu ekber ile say'e başladık. Bu Hacer aleyyhisselamın Hz. İbrahim’den evladı İsmail için su arayışı. Ama Müslümanın dünya için gayretini de sembolize ediyor. Ve yeşil ışıklarla işaretlenmiş heybetli yürüme bölgesine geldik. Burada erkeklerin koşması gerekiyor. Ben önden hızlıca koştum. Betül takip etti. Merve tepesine ulaştık. Bundan yedi kez yapacağız. Dört defa safa'dan Merve'ye, üç defa da Merve'den Safa'ya gideceğiz. Say benim çok haz aldığım bir ibadet. Dilediğin gibi davran. Yürü, koş, dua et, dünya kelamı konuş, otur, yat, zemzem iç hepsi ibadet hepsi güzel. 

Nihayet yedinci şavt ile Merve tepesine vardık. Burada saçımın bir kısmını kestireceğim. Temiz yüzlü bir delikanlı elinde makas, "keseyim mi?" iması yaptı. Hadi kes bakalım. Saçımdan üç tutam kesti. Para vermeliyim bu delikanlıya. 5 riyal çıkardım. Aaa delikanlı almadı 5 riyali diğer hacının saçını kesmeye başladı. Anladım ki rayiç 10 riyal imiş. Neyse 5 riyal daha ilave edince parayı aldı. Rabbim kabul etsin. 

Geçmiş deneyimimde buradan dışarı çıkılıyor ve sağlı sollu çok sayıda Pakistan'lı berber erkeklerin kafasını kazıyorlardı. Bunların hiç biri yok artık. Sanırım hijyen kaygısı ile yasaklanmış, sadece tutam kesen elinde makaslı insanlar var. Biz yine de dışarı çıktık. Şimdi nereye gideceğiz? Ümremiz tamamlandı otele gidip İhramı çıkarıp dinlenmeliyiz. Ama otel nerede. Yön hissim sağdan devam etmem gerektiğini söyledi. İnşaat şantiyelerinin arasından yürüyerek, sonradan Fahd Meydanı olduğunu öğrendiğim meydana vardık. Evet burası bizim meydan buradan otelimize dönebiliriz artık.

Hedeflediğim üzere sabah namazını Kabe'de kılmak nasip oldu. Sonsuz şükürler olsun. 

Otelimize döndük, duş ve yerleşmeden sonra neredeyse 24 saattir sadece 2 saat kadar uyku ile ayakta kaldım hemen uyudum ve ezan sesi ile uyandım. Bu ne? Aaa öğle ezanı bu. Otel odamızdan ezan çok net duyuluyor. 

Hemen abdest almaya geçtim. Çıktığımda yerde seccade seriliydi. Demekki odada seccade varmış. Betül hanım, kıbleyi nasıl tespit ettin? Tavanda işaretli. Öğle namazı için  kaamet okundu. Ben de odamdan imama uymaya niyet ettim. Öyle ya, çoğu zaman özellikle Cuma namazlarında yedi kat yerin altında sadece hoparlörden gelen allahu ekber ile namaz kılmaz mıydım? Öyleyse burada da uydum kabe imamına. Öğle namazının farzını kılmaya.

Kabe'de namazlar tam bir huşu ve sükunet içinde kılınıyor. Uzun kıyam, uzun kıraat, uzun rüku, uzun secde. Hep sakin ve Allah'ın huzurunda elhamdülillah.

Bu ilk namazdan sonra, fiilen Kabe'de olamadığımız vakit namazlarını hep odamda Kabe imamına uyarak kıldım. Çok mutlu da oldum.

Dinlenme vücudumuz için yeterli olmamıştı. Biraz daha uyku ve dinlenme ile ikindi namazını da odamızda kıldık. Ve  Kabe'ye gitme niyetiyle otelden çıktık.

Klimalı otel lobisinden çift kapı ile caddeye çıkınca Arabistan sıcağını kemiklerime kadar hissettim. Ama olsun, burası Mekke, burada şikayet yok. 

Bizi Cidde'den getiren Erdal, otelden kabeye nasıl gideceğimizi tarif etmişti. O tarifi takip ediyoruz. Ama önce yiyecek birşeyler bulmalıyız. Erdal, otel kapısından sağa 30 adım gittiğinizde sokağın içinde lokanta ve bakkallar var demişti. Öyle yaptık. Aa işte bir "Resturnt". Tabela böyle yazıyor. Önünden geçtik burası bir lokanta. Devam edip sokağın diğer cadde ile kesiştiği yere kadar gittik. Dükkanlara baktık. Geri lokantaya döndük. Temiz görünüyor. İçeri girdik. Rahatsız edici bir koku da yok. Teşhirde sulu yemekler var, kazandan pilavı da tabağa koyarken gördüm. Yani pilav da var. Burası bizim günlük akşam yemeklerimizi yediğimiz lokanta oldu artık. İki çeşmeli lavabosu, sıvı sabunu ve rulo kağıt peçetesi de var. Daha ne isteriz ki? Hayret edilecek biçimde yediklerimiz bizi rahatsız etmedi. Çok mutlu olduk.

Buradan doğru Kabe'ye yöneldik. Bu ikinci gelişimiz. İhramsız ilk Kabeyi görme heyecanı ile yönlendiridiğimiz kapıda "la!" uyarısı ile geri çevrildik. Çaresiz diğer kapıya yönelik. Dört çıkış yürüyen merdiven bizi çatıya "roof" çıkardı. Acaba Kabe'yi görebilir miyiz iştiyakı ile bir tam tur yürüdük. Ama nafile. Kabe'nin sadece aurası var ortada. Tavafa gönlüm çok gitti ama cesaret edemedim. Genç bir çiftin yavaş sakin tavafları dikkatimi çekti. Önce onlar da bizim gibi araştırıyorlardır dedim ama bir kez daha geçince tavaf ettiklerini anladım. Demek ki tavaf yapılabiliyor. Bir kenara oturup akşam ve yatsı namazlarını kıldık. Elhamdülillah. Aynı hayal kırıklığı ile otele döndük. 

Gece 04.00'e saati kurup istirahate geçtik. 03.40 da okunan birinci ezan ile uyandım. Abdest alıp, İhramı üniforma olarak giydim artık. Kabe'ye gideceğim ve sabah namazı öncesi ve sonrası tavaf edeceğim inşallah.

Günün her saati Müslümanların akın akın, tek tek ve gruplar halinde heyecanla Kabe'ye yönelmeleri müthiş bir görüntü. Müslüman ülkelerde de her yerde bu olmalı. Ezan okunduğunda inananlar akın akın camiye yönelmeli.

Kabe’ye vardığımızda ihramlıların giriş kapısından girdim. İşte Kabe, yine tüm ihtişamıyla karşımızda. Kabeyi ilk görünce yine Dua, dua, dua.

Bu tavafı annem ve babam için yapacağım. Rabbim bu tavafın sevabını anne ve babama bağışlıyorum. Bu ibadetimi kolaylaştır ve kabul et. Dua, dua, dua ve zikir ile tavafı tamamladım elhamdülillah.

Sabah namazını 2. Şavttan sonra kıldık. Bunu da çok seviyorum. Tavaf yapıyorsun, İmam ne zaman Allahüekber derse durup namaza katılabiliyordun. Beni çok mutlu ediyor bu. 

Mekke'deki ikinci günümüz başladı. Tavaf sonrası zemzem ziyafeti ve tavaf namazı sonrası otele döndüm. İstirahat için duş alıp hızlıca uykuya daldım. 

Üç kat rüya!

Benim kullandığım araba ile babamın hurdalıktaki dükkanına gidiyorum. Dükkana varıp sol tarafa Mehmet Kaya'nın dükkanı önüne vardığımda, yol çatalının yönleri  ileriye doğru yani arkalarını gördüğüm arabalar sıkıca park edip her iki yolu da kapatmışlar. “Ama dün ben rüyamda bu manzarayı kamyonlarla oluşturulmuş görmüştüm” dedim. Oysa onları tam her iki yolu kapatmış arabalar olarak gördüm ama şimdi sadece yolun sol tarafı dolu sağ çatalda ise araba yok, kara sakallı hocanın dükkanına doğru olan yol açık. 

Arabamı park edip çıktım. Teyzemin oğlu Hikmet, elinde bir bardak çay ile bana doğru geliyor. Çayı bana uzattı ama ben "kim var içeride!" diye dükkana yöneldim. “Kerim ağam içeride dans mı yapıyor, spor mu yapıyor bilemedim" diye cevap verdi. Ben önde, Hikmet arkada dükkana girdim. Dükkan tam olarak boşalmış. Tek bir vida bile kalmamış, çatı direkleri de sökülmüş toparlanmış. 

Yazıhaneye girdim. Burası da boş. Ama babam var masanın yanında. Çay demlemişler. Babamın sağ elinde çay var, beni görünce gülümseyerek toparlandı "Ali gelmiş?" dedi. Eline uzandım sol elini uzattı. güzelce öptüm başıma koydum. Ve tabii ki her zaman olduğu gibi "bu rüya!" uyarımı ile uyandım. 

Çok tatlı bir gülümseme vardı babamın yüzünde. Bu babam için çok nadir bir olay. Elhamdülillah ne güzel rüya bu diyerek uyandım. 

Annem ve babam için yaptığım tavafın ardında by güzel rüya beni çok ama çok mutlu etti. Bu mutluluğum bende kalmamalıydı.

Mekke, Hibatullah Hotel, 118 nolu oda. 18 Ağustos 2024,  saat 13.56

3 Temmuz 2024

Bir Kayıp Eşya Serüveni

Ali Demir, İTÜ

1-4 Mayıs 2024 günleri Akça Koca Kültür Platformundan güzel bir grup ile yaptığımız Van Gezisine ben ve eşim, İstanbul Çamlıca’da oturduğumuz için İstanbul Havalimanı’ndan katılmak üzere planladık. 1 Mayıs Çarşamba günü resmi tatil nedeniyle hem trafik boştu ve hem de tatil olduğu için kızımız bizi arabasıyla havaalanına bıraktı. Ne de olsa baharın bitimi havalar tam olarak ısınmadı düşüncesi ile hem sıcak hem de soğuk giysilerimizi yanımıza almıştık. Eşim de soğuklara karşı tedbirli olmak amacıyla daha henüz bir ay evvel özel olarak Paris’te yeğenine getirttiği çok hafif ama oldukça sıcak tutan özel uzun paltosunu üzerine giymişti.

Yolda Kocaeli’nden gelen grubun otobüsle geldiğini öğrendik. Birkaç arkadaşımızın da bizden önce alanda olduğu haberini aldık. Devasa İstanbul havaalanına ne de olsa tedbirli olmak gerekir diye uçuş saatinden neredeyse üç saat öncesinden varmıştık. Rutin ilk giriş kontrolden geçtik. Gruptan birkaç arkadaşımızla selamlaştık ve ikinci kontrol giriş kapısına kadar vardık. Eşim ve ben her zaman kitaplara ve kitapçılara meraklıyızdır. Eşim burada da merakımızı yenemeyip kitapçıya girdi. Rafları izlerken ben de daha vakit var düşüncesiyle hemen karşıdaki bekleme alanındaki koltuklara oturup eşimi bekledim.  Derken eşim yanıma geldi ve artık ısınmaya başladığından üzerindeki hafif ama sıcak tutan uzun paltoyu çıkardı özenle katladı ve iri bir sosise benzeyen torbasına yerleştirdi. Bu seremoniyi izlerken turistlerin sırt çantalarında sarkan benzer torbalar aklıma geldi. Benim de sırt çantam vardı. Sırtımı eşime dönüp “bağla bakalım buraya ne de olsa artık biz de turistiz.” Diye espri de yaptım. Eşim torbayı sırt çantama bağladı. 

Uzun palto, sosis torbada

“Artık içeri geçebiliriz.” diyerek kontrol kapısına yöneldik. Üzerimizdekileri ve ceplerimizdeki çıkarıp, X-ray ’den geçtik. Konveyörün diğer ucunda yeniden toparlandık ve gezi heyecanı ile mutlu mesut ilerlemeye başladık. Birkaç mağaza inceledikten sonra İTÜ’den yeni emekli olmuş bir arkadaş ile karşılaştık Ankara’ya gidiyordu. Biraz konuştuk ve ayrıldık. Az daha ilerlediğimizde aniden aklıma geldi benim sırtımdan sallanması gereken torba sallanmıyordu. Eşim ve ben birbirimize baktık. Panikledik. Evet bizim sosis torba artık sırt çantama bağlı değildi. Hemen tüm adımlarımızı geri gitmeye başladık. Girip çıktığımız mağazalara yeniden girdik. Son yarım saatlik filmi geri sarmaya başladık. Kontrollü giriş kapısına geldik. Sorduk, Soruşturduk. Nafile. Dışarı çıkıp oturduğumuz koltuklara ve çevresine baktık. Nafile. Tüm çöp kovalarının içine biraz da abartı ile baktım. Nafile. Eşim çok ama çok üzgün. Daha yeni almıştı. Çok sevmişti. Ve Van’da hem hafif olacak ağırlık taşımayacaktı hem de sıcacık gezecekti. Ne hayaller kurmuştu. Çok sinirledi. Çok üzüldü. Pes etmedi koca terminalin diğer ucundaki “kayıp eşya bürosuna” yürüdük. Neredeyse yarım saatten fazla yürüme mesafesi. Giderken ve dönerken neredeyse her kenarı köşeyi gözlerim taradı. Kayıp eşya bürosundaki personelden başvurunun on-line yapılması gerektiğini öğrendik. Polise gidelim diye düşündük. Belki kameraları izleyerek nerede olduğunu görebilirdik. Daha üzerinden yarım saat geçmemişti. Ama tarif edilen yerlerde polisi bulamadık. Terminal dış kapısına kadar gittik ve görebildiğimiz tüm ilgili personele sorduk ama nafile.

Kızımıza gerekli bilgileri verip on-line kayıp bildirimi yapmasını istedik. Ümitsiz bir biçimde kızımız on-line bildirimi yaptı. Bize de gerekli bilgileri iletti. Ama aradığımız hiçbir telefona erişilemiyordu. Büyük bir hayal kırıklığı ile yeniden giriş kontrol noktasından geçtik ve içeride gezi grubumuzu bulduk. Üzüntümüz belliydi. Konuştuk. Gülüştük. Bu konu tüm gezi boyunca gündem olur diye konuştuk. Ama garip bir şekilde uçağa bindikten sonra biz tüm olanları unuttuk, çünkü gezi heyecanı daha baskın çıktı.

Van’a varış, çok güzel karşılama. Nefis öğle yemeği. Van Müzesi ve Van Kalesi seyri, Akşam namazı sonrası namaz kıldıran imamdan dinlediğimiz yakın tarih, hemen bu çevrede bugün Gazze’de yaşananın benzerinin yaşandığı acı gerçeğini duyduk.

Uygulama Otelde odalarımıza yerleşme, akşam yemeği ve ardından müzik şöleni ve takip eden günlerde yaşadığımız güzellikler bize kayıp paltomuzu unutturdu. Ama kabul etmek gerekir ki tüm gezi boyunca hava da çok güzeldi ve sıcak bir giysi gerektirecek hiçbir an olmadı. Hatta içimizdeki ağzı dualılar sayesinde biz otobüse veya otele girince yağmur yağıyor, çıkınca da yağmur duruyordu.

Kayıp paltomuzu yeniden İstanbul Havaalanına inince hatırladık ama hem akşamın geç saati olması hem de yorgunluk nedeniyle yeniden kayıp eşya bürosuna gitme gücünü kendimizde bulamadık. Artık ümidimiz de yoktu zaten. Bulan her kimse “ya sahiplenmiştir ya da çöpe atmıştır” diyerek zihnimizde konuyu kapattık.

Gezi dönüşü pek çok arkadaşım gibi ben de anılarımı yazmak istedim ama başaramadım. Yazmayınca da inanın günler içinde zihinden siliniyor. Asla unutulmaz diye düşündüğümüz güzellikler bir bir kayıp gidiyor zihnimizden. Ben de bunu yaşadım.

Günlük meşgaleler, okul, dersler, toplantılar, raporlar ziyaretler, sınavlar. Ve 2-16 Haziran arası Balıkesir Güre’de yıllık izin için gittiğimiz yaz tatilimiz. Ardından dokuz günlük Kurban Bayramı tatili için Konya’da geniş aile ile birlikte güzel bir Kurban Bayramı. Her güzelliğin bir sonu olduğu gibi Kurban Bayramı tatili de bitti ve İstanbul’a yorgun bir biçimde döndük.

Haziran ayının sonunun gelmesine birkaç gün kala evde dinlenme durumundayken eşimin büyük bir heyecanla telefonuna bakarak “olamaz, bu ne? Kayıp paltom bulunmuş” diye heyecanla bağırdığını duyduk. İlk tepki, “Yok artık. Şaka yapıyorsun.  Neredeyse iki ay geçti. Bir yanlışlık vardır. Bir kontrol edelim.” oldu. Kızım mailini kontrol etti. Evet, bizim kayıp eşya bulunmuştu ve dilediğimiz zaman “kayıp eşya bürosundan” alabilirdik.

Zihnim bir an için allak bullak oldu. Ne yani. Bizim koca İstanbul havaalanı terminalinde unuttuğumuz sosis torbayı bulan onu şahsileştirmemiş mi? Onu alıp kayıp eşya bürosuna mı teslim etmiş? Aradan iki aya yakın zaman geçmiş olmasına rağmen bir köşede çöpe atılmamış mı? Nasıl olabilir ki? Yok mutlaka bir yanlışlık vardır. Bizim hafif, sıcak tutan, uzun palto değildir o. Başka bir şeydir. Bir karışıklık olmuştur.  Oysa bile ya yırtılmıştır ya da kullanılamayacak kadar kirlenmiştir. Olamaz böyle bir şey!

Bu ilk tepkilerden sonra, nasıl teslim alabileceğimizi öğrendik ve ben eşimin yazılı imzalı vekaletini alarak 24 Haziran 2024 Salı günü İstanbul havaalanına gittim. Arabamı devasa otoparka park ettim. Kayıp Eşya Bürosuna en yakın girişten kontrolden geçerek girdim. Kayıp Eşya Bürosundaki cici bir bayan çalışana elimdeki vekaleti gösterdim. Baktı, nüfus cüzdanımı aldı resmini çekti. Formları çıkardı, imzalamamı istedi. “Şöyle bekleyin eşyayı depodan istedim 10 dakikaya kadar gelir.” dedi.  Evet 10 dakika sonra bizin sosis torba tüm şirinliği ile elimde kirlenmemiş, yırtılmamış ve hiçbir masraf da talep edilmeksizin bana teslim edildi.

Resmini çekip aile grubumuza attığımda tüm aile bireylerinin tepkisi “inanmıyorum” oldu. Hepimiz aynı düşünce yapısı içindeydik ve gerçekten bu inanılır gibi değildi. Nasıl oluyor da bu 72 milletten milyonlarca insanın günün 24 saatinde gelip geçtiği bu terminalde bizim sosis torba bir şekilde kayıp eşya bürosuna teslim edilmişti ve bize ulaştı. Bu inanılır gibi değildi. Çok şükrettik.

Kişisel olarak son on yılda yaşadıklarım beni ve ailemi ciddi anlamda karamsar ve ümitsiz yapsa da bu küçücük olay bile bu ülkenin daha ne kadar parlak bir yer ve geleceği olduğunu gösteren tatlı bir anı oldu.

Copyright © akcakocakulturplatformu.org 2024. Her hakkı saklıdır.

22 Mayıs 2024

Teşekkür, 15-22 Mayıs 2024

(10-15 Mayıs gezi hatırasının ekidir)
Daha gezimizin sonuna ulaşmadan, bu olağanüstü programı düzenleyenlere teşekkür etmeye başladık, tam bir hafta sürdü. WhatsApp grubunda yazıldığı sıra ile aktarıyorum.
__Akif Eyler

Üçkuyu köyünde yemek molası [Halime Akdağ]

[15 Mayıs 07:58] Seher ve Akif Eyler:
Çoğunuza veda edemeden ayrıldık, Konya'ya geldik. Yol arkadaşlığınız güzeldi. Hepinize, özellikle Suat Başkana teşekkür ederiz. Programın ancak yarısına katıldık, gördüğümüz kadarı muhteşem geçti.

[15 Mayıs 08:24] Mualla Mezhepoğlu:
İstanbula yola çıkmadan ayrılanlar olacağı için şimdiden yazmayı uygun gördüm. İyiki bu geziyi katıldım iyiki bu vesile ile önceden tanıdıklarımı yakından, daha önce karşılaşmadıklarımları da tanıma fırsatım oldu. Gezimiz güzeldi, bilgilendiriciydi, iyi programlanmıştı ve bugüne kadar hiç tatmadığım calla, domates yemeği gibi Karamana özel tatların süslediği sofralar ile çok doyurucu olduğu kadar da zevkliydi. Özellikle Suat Sözer Beye ve İKEV yönetimine çok teşekkür ederim.

[15 Mayıs 08:38] Habip KÜÇÜKOĞLU:
Büyüklerimiz, ev sahiplerimiz ve tüm hemşerilerimiz, bu güzel ve bilgilendirici Karaman turu sayesinde sizlererle tanışmaktan çok mutlu olduk. Başkan Suat bey, Ekrem bey ve Halime hanımın güzel koordinasyonuna ayrıca teşekkürler.

[15 Mayıs 09:33] Ali Doğruer:
Gezimiz süresince çok güzel bir zaman dilimini sizlerle paylaştık. Yıllar sonra bir çok hemşerim ile tanışma fırsatımız oldu. Bizlere buluşma fırsatını sağlayan Suat abi ve ekibine çok teşekkür ediyorum. Bir başka programda buluşabilmek dileği ile hepinize sağlıklı günler diler, saygılarımı sunarım.

[15 Mayıs 09:41] Cem Türe:
Güzel dostlukların kurulduğ, son derece iyi organize edilmiş keyifli ve Memleketimiz Karaman'ı daha iyi tanıma imkanı veren bilgilendirici bir gezi oldu başta Suat bey, Rıza bey ve ikev yönetimi olmak uzere emegi gecenlere çok teşekkür ediyorum.

[15 Mayıs 15:11] Rıza Duru:
Değerli Hemşehrilerim...
İyi ki gelmişsiniz, beş gün bizleri şenlendirdiniz. Birikmiş işlerim nedeni ile uğurlamaya gelemedim. Hepinize iyi yolculuklar dilerim. Yine bekleriz.

[15 Mayıs 16:03] Taha Güzgün:
Bu güzel geziye emek veren, bizi çok güzel ağırlayan, en küçük bir boşluk bırakmadan tüm zamanımızın en iyi şekilde değerlendirilmesini sağlayan herkese sonsuz teşekkürler.

[15 Mayıs 16:10] Tuğba Baç Karaaslan:
Geride bıraktığımız beş gün boyunca sizlerle tanışmak, Karaman’ı tanımak, “yimehlerini” tatmak çok ama çok keyifliydi. Bunun ötesinde gelecekte planlananlar beni ayrıca heyecanlandırdı. Atatürk’ün gösterdiği yolda çocuklarına, gençlerine değer veren bir vakıf olmanız dolayısıyla meslek alanım adına da çok umutlandım. Sizlerin ve İKEV’in yolu açık olsun. Emeği geçen herkese çok teşekkür ediyorum.
Sevgili [Suat] Dayıcım, kurucu üyesi ve bugün onursal başkanı olduğunuz bu değerli vakıfa verdiğiniz emekler için ailemiz adına teşekkür etmek isterim. Bizleri her zaman gururlandırdınız.

[16:59, 15 Mayıs] Seval Yüksel:
Değerli hemşehrilerim, vedalaşamadığım kişiler oldu. Hepinize iyi yolculuklar dilerim. Suat abiye ve Rıza beye güzel organizasyon için teşekkür ederim. Sevgiyle kalın.

[17:07, 15 Mayıs] Müjdat Adıgüzel:
Cok net soylemeliyim ki, biten gezimizin ardindan donus yolunda kendimi cok daha Karamanli hissediyorum. Bana bu hissiyati kazandiran, bu geziyi organize eden, emek veren, zaman ayiran, bizi agirlayan herkese basta Suat abi olmak uzere cok cok tesekkur ediyorum.

[17:12, 15 Mayıs] Nurhan ÖZAY:
Bu geziye emek veren başta Suat Abi ve yönetim bizleri muhteşem misafirperverlikleriyle ağırlayan değerli Duru Ailesine ve bu geziye iştirak eden tanımakla çok ama çok mutlu olduğum hepsiyle büyüleyici bir gezi yaptık muhabbetleriyle müthiş haz aldığım değerli heşerilerime binlerce teşekkür ederim sağolun varolun 🙏🙏

[17:39, 15 Mayıs] Neşe Karasipahi:
Bu güzel geziyi organize eden İKEV, Suat abi, Rıza abi ve Duru ailesine, misafirperver Evcen ailesine çok teşekkürler. İstanbul ekibi ve gruba farklı illerden katılan herkesle tanışmakran çok mutlu oldum. Son beş gün içinde pek çok anı biriktirdik. Karaman’ın güzel yemeklerini ikram eden herkese çok teşekkür, emeklerinize sağlık. ❤️💕💕💕

[17:41, 15 Mayıs] Nedret ve Turgut Uzel: 
Memleket özlemimizi gideren ve birçok güzel anıyla dönmemizi sağlayan bu güzel geziyi düzenleyen sevgili kardeşlerim KARTAP Başkanı Rıza Duru, İKEV Başkanı İhsan Duru ve değerli eşlerine, İKEV Onursal Başkanı Suat Sözer’e içten teşekkür ederiz.
Hepinize iyi yolculuklar dileriz.

[18:15, 15 Mayıs] Suat Sözer:
Siz değerli hemşerilerimle birlikte yaptığımız seyatimizden memnun ve mutlu olduğunuzu güzel ve onur veren yazılarınızdan okudum ve çok mutlu oldum, bende sizlerin bana güvenip inanarak peşime düştüğünüz için çok teşekkür ederim, hatamız olduysa çok özür dilerim. Hayırlı yolculuklar dilerim sevgiler saygılar sunarım.

[19:10, 15 Mayıs] Rıza Küçükoğlu:
HEMSEHRI OLARAK YOLA KOYULDUK. YAKIN DOSTLAR OLARAK DONUYORUZ. IYI KI KATILMISIZ. TESEKKURLER, SUAT SOZER. KARAMANIN GURURU VE OZ EVLATLARI DURULAR ve BABAOGLU AILESI, COK YASAYIN. KARAMANA BAGIMIZI GUCLENDIRDINIZ.

[19:18, 15 Mayıs] Semra Küçükoğlu:
Tüm Katılan dostlarımıza saygılar.

[19:33, 15 Mayıs] Ekrem Candar:
Değerli Karamanlı Dostlarımız;
Çok değerli ve anlamlı bir organizasyonu bitirmek üzereyiz. Gördüğüm ve hissettiğim kadarıyla hepimiz mutlu, güzel anılar biriktirdik. Gezimizin organize edilmesini sağlayan İKEV Onursal Başkanımız Sayın Suat Sözer’e, KARTAP Başkanımız Sayın Rıza Duru’ya, İKEV Yönetim Kurulu Başkanımız Sayın İhsan Duru’ya, 2. Başkanımız Sayın Meral Tartan’a, Vakıf Müdürümüz Sayın Turhan Terlemez’e, Yönetim Kurulu Üyelerimiz Sayın Seval Yüksel’e, Sayın Müjdat Adıgüzel’e, gezimizde tanışarak anılarımızı biriktirdiğimiz Değerli Karamanlı Dostlarımıza, gezimizde bizleri yalnız bırakmayarak onurlandıran DURU ve BABAOĞLU Ailelelerine çok teşekkürlerimizi ve şükranlarımızı sunuyorum.
Hepinize saygı, sevgi ve hürmetlerimle.🙏🌸👏

[21:27, 15 Mayıs] Yasemin Doğruer:
Ben ilk defa boyle bir Karaman gezisine katildim bu geziyi organize eden bizi guzel yuzleriyle guzel yurekleriyle agirlayan herkeze sonsuz tesekkurlerimi sunuyorum

[22:55, 15 Mayıs] Adem Kırnaz:
Sevgili Karaman severler,
Tadı damağımda kalan dolu, dolu 5 gün yaşadım. Bize bu güzellikleri yaşatan başta Suat ağabey olmak üzere Babaoğlu ailesine, Duru ailesine, Kartap, İkev ile birlikte Ziya ve Rıza Duru kardeşlere teşekkürü borç bilirim. Yarım kalan bilgilerimizi tamamlamak, dostlukları pekiştirmek için yeni seyahatlerde buluşmak dileğiyle..
Bir başkadır, daima özlenendir Karaman diyorum.
İyi akşamlar

[09:47, 16 Mayıs] Naile ve Dr.Kadir Erdemir:
Bu geziyi düzenleyen ve ve bize güzel, birbirinden tatlı günler ve heyecan yaşatan başta İKEV başkanı Suat Sözer’e, İKEV yönetim kurulu başkanı İhsan Duru ve yönetim üyelerine, KARPAT yönetim başkanı Rıza Duru’ya, bizleri ağırlayan ve Karaman misafirperverliğini hatırlatan DURU, BABAOĞLU ve KARASİPAHİ ailelerine, geziye katılan bütün dostlara sonsuz minnet ve sevgilerimizi bildiririz.

Konukları böyle ağırladılar  [Tuğba Karaaslan]

[15:13, 18 Mayıs] Selin Sözer Kayar:
Merhaba, bu güzel ve anlamlı geziye geç kaltılıp erken ayrılmak durumunda kalmamıza rağmen, Uraz ve ben çok keyifli vakit geçirdik.

Dolu dolu geçen gezide;
❤️ baba topraklarına bu defa oğlum beraber gelmek,
❤️ benim çocukluğumu bilenlerinizle uzun zaman sonra yeniden görüşüp hasret gidermek,
❤️ yeni ve çok değerli hemşehrilerimle tanışmış olmak,
❤️ özlediğim lezzetleri yemek,
Ve en önemlisi de
❤️ babamın gözlerindeki mutluluğu ve heyecanı görmek, çok özel ve güzeldi.

Duru ve Bifa Aileleri olmak üzere, tüm emeği geçen Karamanlı dostlarımıza çok teşekkür ederiz.

Uraz için Karaman=Bifa’ydı, fabrikayı gezmek ve sıcak sıcak bisküvi yemek hayaliydi, çok çok mutlu oldu. Kendi deyimiyle “hayalllerim gerçek oldu” diyor🙏🧿❤️

Özellikle Ekrem abi ile anılarını babasına anlata anlata bitiremiyor.
Minibüste ara ara biraz fazla ses yaptıysak affola🙏❤️💛

Umarım en kısa zamanda bir yenisi daha olur.
Ellerinizden öperiz, sevgilerimle,
Selin-Uraz

Uraz'ın doğumunu İKEV Postasında duymuştuk (2015)

[16:19, 18 Mayıs] Ekrem Candar:
Selin Hanım çok teşekkürler.
Allah bağışlasın.
Uraz’ı çok sevdik.
Sarı kırmızı…💛❤️

[18:44, 18 Mayıs] Dr.Kadir Erdemir:
Başkan, Divle peyniri yapımını görmeye, tandır kebabı ve calla yemeye bizi tekrar Karaman’a götür. Bu arada kaleyi, imareti, Hürrem dayı evini, daha bazı yerleri de göremedik.

[21:48, 18 Mayıs] Mualla Mezhepoğlu:
Sayın Suat Sözer ve sayın Rıza Duru, Karaman gezisi hakkında katılanlardan istediğiniz düşündüklerimizi belirten yazıyı her ikinizin e-postasına ayrı ayrı şimdi yolladım. Sizlere teşekkürlerimi, tüm katılanlara selam ve sevgilerimi iletirim.

[21:57, 18 Mayıs] Rıza Duru:
Mualla Hanım, yazınızı okudum, yine çok güzel ve anlamlı bir yazı. İzin verirseniz bu ve KARTAP grubunda paylaşabilir miyim?

[21:58, 18 Mayıs] Mualla Mezhepoğlu:
Uygun görürseniz tabii, memnun olurum

[22:45, 18 Mayıs] Suat Sözer:
Sayın Mezhepoğlunu bu güzel değerlendirmeleri için kutluyor, çok teşekkür ediyorum

[13:15, 19 Mayıs] Cem Türe:
Trende dönüş yolunda kahve satan görevliler ile aramızda espri konusu oldu. "Çay ikraminiz yok mu?" sorusuna, görevli "ikram yok çay 25 TL" deyince ben uzun bir abooo çekerek "Biz 5 gündür hiç bir şeye para vermedik çok alışmıştık, çayın paralı olmasına çok şaşırdım" dedim. Arkadaşlar da beni destekleyince bu defa şaşırma sırası görevlilere gelmişti. "5 gün boyunca mı?" diyerek hayret belirtici ifade kullandılar.
Yolculuğumuz hem gidiş hem de geliş çok keyifli geçti zaman nasıl geçti anlamadık. Ben bu vesile ile tekraren geziyi organize eden, emeği geçen, herkese çok teşekkür ediyorum.

[13:31, 19 Mayıs] Ali R Dura:
Ben yurtdışında bulunduğum sırada Suat Sözer arkadaşımın beni de bu unutulmaz geziye dahil ettiği için ne kadar teşekkür etsem az, herşey mükemmel beş günümüzü dolu geçirdik bu seyahatte kıymetli insanlarla tanıştım Karamanlılık duygusunu yaşatan hemşerilerime teşekkür ediyorum. Ayrıca İhsan Duru ailesine, Rıza Duru ve Bifa bisküvi ailesine çok teşekkürler.

[16:12, 19 Mayıs] Suat Sözer:
Değerli Gezi arkadaşlarım, seyatimizi görünürde düzenleyen ben olsam da İKEV Vakfımızın desteği ve onuru ile gerçekleştirdiğimizi bilmenizi isterim, yaptırdığı plaketler, İKEV şapkalarının bedelini de ödeyerek gezimizin daha renkli geçmesini sağlamıştır. Aslında en büyük Teşekkürü İKEV ile Başkanı Sayın İhsan Duru ve yönetim kurulu üyelerine etmemiz gerekiyor diye düşünüyorum, sağolsun varolsunlar. İKEV’in Karaman’daki saygınlığı olmasa oradaki kurum ve kuruluşlar gurubumuza bu ilgiyi gösterir miydi acaba, en büyük teşekkürü İKEV’e edelim. İKEV’in kıymetini bilelim ve her zaman destekleyelim derim. Bu arada teşekkür anlamında gezi sonrası vakfımıza anlamlı bir bağışta bulunan Akif Eğler’e gurubumuz adına çok teşekkür ederim. Saygılar sevgiler sunuyorum.

[16:16, 19 Mayıs] Ali Doğruer:
Emeği geçen her kişi ve kuruma sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum, sağ olsunlar var olsunlar. 🙏🙏

[16:22, 19 Mayıs] Ali R Dura:
IKEV yöneticilerine Teşekkür etmeyi unuttum. Yönetici arkadaşlarımız bana bilhassa yardımcı oldular. Onlara teşekkür ediyorum, görevlerinde başarılar dilerim.

[10:20, 21 Mayıs] Kadriye Şentürk Kurşun:
Güzel anılarla, dostluklarla, keyifli geçirdiğimiz beş günü organize eden İKEV ailesine,
Araba göndererek bizi istasyondan aldıran akşam Karaman yemekleriyle ağzımızı tatlandıran Belediye başkanı ve yetkililerine,
Gazi Kültür Merkezinde nefis batırığıyla bizi karşılayıp ağırlayan KARTAP ve KAREV’e
Misafirperverliğin en güzel örneğini aileleriyle birlikte gösteren İhsan, Emin, Rıza, Ziya DURU Ailelerine,
Çeşit çeşit ürünleriyle ağzımızı tatlandıran Necati Babaoğlu’na,
Karadağ’da bize börek, sıkma ikram eden muhtara,
Gerekli yerlerde bize eşlik eden, bilgilendiren rehberimize,
Sandıkla elma gönderen Medeni Yavuzaslan’a,
Karaman Ticaret ve Sanayi Odası yekililerine,
Karaman’ın Muammer abisinin heykelini yapan Neşe Karasipahi ve nefis etli ekmeğini yediğimiz Karasipahi Ailesine,
Tıpkı evine gelen misafir gibi ilgi ve alakasını esirgemeyen KENT OTEL sahibine, yakınlarına, çalışanlarına,
Gezimize renk neşe katan bir anda yükselen sesiyle “Sarı Kırmızı…” sloganıyla hepimizi mutlu eden URAZ’ı da unutmuyoruz.
Geziyi akıcı yapan, düzeni sağlayan başta Suat Sözer ve İKEV AİLESİNE sonsuz teşekkürler…
Ne mutlu Karaman’lıyız, Karaman’a aitmişiz.
Geziye katılan tüm dostlara selamlar, sevgiler…

[11:32, 21 Mayıs] Mualla Mezhepoğlu:
Bifa’nın armağan paketinden çıkan ürünler çok lezzetliydi, alış veriş yaptığım marketlerde bulamıyorum, nerelerde satıldığını bilen var mı?
[Bugün Karaman Bifa fabrikasını tel. ile arayıp sordum. Benim alışveriş yaptığım Migros ve CarrefourSA raflarına girmeyi zorladıklarını söylediler.]

[11:48, 21 Mayıs] Semra & Rıza Küçükoğlu:
Sn. Medeni Yavuzasalan’a, topragimizin elmasini tadan sansli dostlarimiz adina, biz de tesekkur ederiz. Saniriz, bu kez Allah bize kismet etmemis. Herkese sevgilerle.


[12:04, 21 Mayıs] Mualla Mezhepoğlu:
Medeni Beyin hatırını çok saydığım için bir hatalı düşünceyi düzeltmek isterim. Kendisi elma ikramında bir ayrım yapmamış, iki sandık elmayı otele göndermiş, lobbyde bulunan, bizler bunlardan gönüllerince almışlardır.

[13:58, 21 Mayıs] Dr.Kadir Erdemir:
Ben de tesadüfen oradan geçerken elmadan aldım, hele sevdiğim fuji marka elma olunca Suat’a Karaman’da bu marka elmanın yetiştirilmesine çok memnun olduğumu bildirdim, elmayı yetiştirenin Medeni olduğunu söyledi, Medeni beye de teşekkür eder Karaman’da öncülük yaptığında ayrıca tebrik ederim.

[11:38, 22 Mayıs] Mustafa KOÇAK:
Değerli hemşehrilerim Karaman gezinizde sizlerle Ermenek ve Taşkale gezilerinde bulundum. Bazı mazeretlerimden dolayı diğer etkinliklerinize katılamadım. İlgileriniz ve samimiyetlerinizden dolayı teşekkür ederim. Ayrıca İhsan Duru ve ailesine, Rıza Duru ve ailesine, Suat Sözer ile Evcen ailesine, Babaoğlu ailelerine de çok teşekkür ederim.  Bu meyanda benim topluma bir saygısızlığım ve hatalarım oldu ise hepinizden özür dilerim. Cümlenize hayatta sağlıklar dilerim.

[15:56, 22 Mayıs] Habip KÜÇÜKOĞLU:
Büyüklerimiz, yaşıtlarımız ve küçüklerimizle İKEV gezisine katılan tüm Karamanlı hemşerilerimiz.
Ben, Ankara’da ikamet eden ve İKEV’in bu gezisini Ağabeyim E. Tümgeneral Rıza KÜÇÜKOĞLU vasıtasıyla öğrenen bir Karaman doğumluyum.
2000 yılında ağabeyimle birlikle yaptığımız günübirlik Karaman turu haricinde, 1963 yılından beri görmediğim memleketimi ve çevresini, eşim ile birlikte 5 günlük güzel bir geziyle görmenin hazzını halâ yaşıyoruz.
Bizim için bu sürecin güzelliği, gezi programını profesyonel bir yaklaşımla planlayan, Karaman resmi ve özel kuruluşları ile önceden koordine eden ve yürüten İKEV yönetimi sayesinde gerçekleşmiş olması.
Ancak, yönetim görevlerine ilaveten, bizlere Karaman’da güler yüzle ev sahipliği yapan DURU, BABAOĞLU, SİPAHİOĞLU aileleri efradına teşekkür ederiz.
Gezimiz esnasında bize rehberlik eden Ünsal Beye, gezimiz gönüllülerinden Mustafa KOÇAK beye ve (“sözler uçar - yazılar kalır” endişesiyle 😀) bizlerle doküman şeklinde bilgi ve resim paylaşan sayın Akif EYLER’e de teşekkür ederiz.

BİFA toplantısı [Tuğba Karaaslan]

[16:57, 22 Mayıs] Dr.Kadir Erdemir:
Pandemi de araya girince 7-8 senedir Karaman’a gelememiştim. Daha önce 1-2 senede bir uğrar mezarlığı ve mahallemizi (Abbas) ziyaret ederdim. Bu gelişimde Karaman’ı çok değişmiş, büyümüş ve ekenomik yönden çok gelişmiş buldum. Mezarlık ziyaretine giderken otobüsümüz bir yerde durdu (Medeni’nin ofisinin önüymüş), karşımdaki binada Seki Hamamı yazıyordu, duvarları ve kapısı değişince emin olmak için çevreye bakmaya başladım, tanıyamadım.
Abbas Mahallesinin girişinde Seki Hamamı
Çocukluğum tam da hamamın önündeki caddede geçmişti. Aşık, bilye, çabutdan (bez) veya içi dolu küçük lastikden topu burada oynardık, fakat tanıdık bir bina daha aradım göremedim, binalar tamamen değişmiş, bina altları dükkan olmuş, çarşı mahalleme kadar uzanmış. Sanki sihirli bir el memleketime dokunmuş gibi geldi, kim ve nasıl oldu diye düşünmeye başlamıştım ki rahmetli Yılmaz BABAOĞLU’nun hayatını okuyunca bu sihir elin Yılmaz Abi olduğu kanısına vardım.
Fazla bir samimiyetimiz yoktu birkaç defa karşılaştık, ayak üstü sohbetlerimde mütevazi bir insan hüviyetini vermişti. Hayatını okuyunca şaşırdım kaldım. İlk okul mezunu bir adamın ticari zekasına va cesaretine hayran kaldım. Çocukken hayal meyal hatırlarım, kamyonla pazara domates biber getirir, pazarın ortasında satardı. Kalkınmanın ancak üretimle ve sanayileşme ile olacağını küçük yaşta anlamış, kuvvetin ancak birleşmek ve ortaklıkla olacağını düşünerek ortaklarıyla ilk imalethanesini kurar (1962), daha sonra BİFA’nın temellerini atar. Kendine özgüveni okadar fazla ki küçük olmasına rağmen yönetimi kimseye bırakmaz. Müşterilerine dürüstlük ve güveni aşılamış, kibir büyüklük nedir bilmez,çalışanlarıyla kardeş gibi onlara tam bir mesuliyet duygusu aşılamış, dürüst çalışanın arkasında durmuş, kaliteli elamanından parayı esirgememiş, onlarla dost olmuş, hafta kooperatif kurarak onları 220 dairelik ev sahibi yapmıştır. Yenilik peşinde koşmuş Karamana ilk faksı, bilgisayarı getirmiş. 1980 lerde tesisi genişletmiş Türkiye’de çok vilayette müdürlükler kurmuş, ihracata başlamış. Daha sonra mukavva fabrikası, otomatik paketleme kurmuş,ürün çeşidini artırmış. Kıskanmak nedir bilmez, elle imalat yaparken ürünler hemen kutuya konunca sıcaktan mayalanmadan dolayı bisküviler ekşirmiş, bunları birkaç saat açıkta bıraktıktan sora paketlerse ekşime olmadığını görmüş, bu deneyim ve bilgiyi rakipleri eti ve Ülker ile de paylaşmıştır. Yine denemeyle bisküvi taze süt ile yapılınca daha lezzetli olduğunu görmüş, Karaman ın bütün sütlerini toplamış. Karaman da BİFA vergi şampiyonu olmuş, uluslararası plaketler ödüller almıştır. Adalete inancı tamdır, küçükken iki defa kısa süreli, haksız yere hapis yatmasına rağmen devletine küsmemiş, arkasında durmuştur. Para kazandıkça fabrikaları yenilemiş, büyütmüş, yabancı ülkelerde fabrikalar açmış, yanlış hatırlamıyorsam fabrikada 3000 kişi çalışıyor, hep teknolojiyi de takip etmiştir. Zamanla kurumsallaşmaya da geçmiştir. Eğitime önem vermiş, ilk öğretim, lise ve dersaneler kurmuştur.Çocukluğum yoksulluk, mahrumiyetler içerisinde geçti, hiç yardım edenimiz yoktu, mahallemizde hatırı sayılır zenginler de vardı, bir tanesi halimizi, hatırımızı sormazdı, hatta evde unumuz kalmamıştı Annem hali vakti Yerinde bir komşudan ödünç bir tencere un istemişti, Anneme bir sürü laf saymış, güçlüklerle Karaman lisesini bitirip askeri liseye kendimi güç atmıştım. Yılmaz Abi’nin yardımlarını takdir ettim. 1987de 145 öğrenciye burs vermeye başlamış, onların meslek sahibi ve Karaman’a faydalı birer eleman oldukları nı. gördükçe gururlanmıştır. Gençlerin eğitilmesi gerektiğine çok inanmış, okullar dersaneler kurmuş. Sadece Karaman’a değil, cıvardaki ilçe ve kasabalara çok kitap dağıtmış. 2006-2008 de. Ahmet Şerif İzgören’in “Avcumuzdaki kelebek” kitabından 4198 ve bilhassa yaşam koçu Mümin Sekmen’in ”Başarıya götüren yol”adlı eserinden 3443 adet dağıtmış ve o seneler motivasyonla Karaman lisesi üniversite giriş imtahanında derece yaptığını hatırlıyorum demekki sebep Yılmaz Abi nin kitaplarıymış. Spora el atarak birçok profesyonel ve sağlıklı nesillerin yetişmesini sağlamıştır. Sağlık alanında da atılımlar yapmış, 1983 senesinde zarar eden Ankara’da Çankaya özel hastanesini 1 sene içerisinde kara geçirerek, 2003 yılında kar eden bu hastaneyi çalışan doktorlarına devretmiş. Çalışkanlık, zeka, azim, beceriklilik ve liderliği ile örnek olmuş, Karaman’da sanayinin kurulmasında öncülük yapmıştır. Hep fakir fukaranın yanında olmuş, bunların karınlarını doyurduğu, kışlık ihtiyaçlarını karşıladığı gibi Karaman daki bir sürü yardım derneklerine devamlı yardımlarını esirgememiştir. Tarıma da el atmış, örnek ve bilinçli hareketle 35 hektarlık alana, 90.000 ağaçlık elma bahçesi ve 5 hektarlık fidanlık kurmuş, ismini yeni duyduğum elmalar yetiştirmiş, bahçeyide her zaman yaptığı gibi ortak alarak işletmektedir.
TEMA vakfıyla da çalışmış, 1999 yılında 1.5 milyon metrekarelik alana 750.000 adet karaçam, sedir, dişbudak, palamut ve akasya tohum ve fidanı ekmiş, daha sonra alanı 2 milyon metrekaraye ve tohum ve fidan sayısını 2 milyona çıkarmıştır. Devamlı birlik ve ortaklıktan bahseder, ancak beraber olunursa daha kuvvetli olunabileceğini kendine düstur edinmiştir. Yine bir kamyon alır, daha sonra şöförüyle ortak olur sonra kamyonu ona devreder, müteşebbistir, yaşam boyunca devamlı iş kurmayı, yanındaki garibanları iş güç sahibi yapmayı düşünmüştür. Kusura bakmayın yazıyı çok uzattım, kitabı okumanızı tavsiye ederim. Kitap 2008 de basılmış, ben birkaçsene önce rahmetlik olduğunu hatırlıyorum, bu aralıkta daha ne gibi işler, atılımlar yaptığını bilmiyorum, çünkü boş duracak bir insan değil. Haddim olmayarak yine büyük konuşacağım; Atatürk bu ülkeyi nasıl kurtardı ve büyüttüyse Yılmaz BABAOĞLU da Karaman’ımızı bugünkü seviye getirmek de öncü olmuş. İyi ki bu dünyadan geçmişsin sevgili Yılmaz Abiciğim, nurlar içerisinde uyu, mekanın cennet olsun.
’BİFA’ nın kurulduğu dönemdeki açılımı ‘BİRLİK FABRİKASI’ idi. Zaman içerisinde halkımız BİFA’yı bisküviyle özleştirdi ve ‘BİSKÜVİ FABRİKASI’ olarak algıladı. Şimdi ben diyorum ki: BİFA artık ‘BİZİM FABRİKA’ oldu. BİFA benim değil bizim fabrikamız. Biz sadece bisküvi üretmiyoruz. Eğitimden ağaçlandırmaya bir dizi sosyal faaliyet de gerçekleştiriyoruz. Bunu yaparken kazandıklarımızı halkımızla paylaşmanın gururunu yaşıyoruz.’’Hayat hikayesi ve Nadir Kitap

Binbir Kilise'de dev mihrap [Neşe Karasipahi]
(Soluklaşan hatıralar gibi, flu bir fotoğraf)